REKL

AYET-İ KERİME

قوات الاحتلال تعتدي على المواطن خالد الغباشي في مخيم الجلزونتقرير علي دار علي

Posted by ‎تلفزيون فلسطين Palestine tv‎ on 12 Haziran 2015 Cuma

24 Mart 2013 Pazar

riya iftira amellere girmesin


RESULE UYDURULAN DİNE KATILANLARI GÖREMEYİP BİDEBİ YAYANDAN NE BEKLENİR? FİTNEDEN BAŞKA! "Ne canlı ve unutulmaz bir levhadır: Peygamber Efendimiz, Mekke'nin tehlike anlarında çalınan çanını çalmış, halk toplanınca da; 'ben size desem ki, şu tepenin ardında düşman var. Bana inanır mısınız?' Halk, 'evet, inanırız' deyince, 'öyleyse diyorum ki, Allah'a inanın ve buyruklarına yasaklarına uyun. Aksi halde sizin için tepenin ardındaki düşmandan daha büyük tehlike var!' demiştir. Dava adamının çağrısı için ebedi misaldir bu."

Arapça tasavvuf (تصوّف‎‎) kelimesinin hangi kökten geldiği tam olarak bilinmemektedir. En çok kabul gören görüşlere göre: 
Saflaşma anlamında safa kökünden,Yün elbise giyinme anlamında suf kökünden,Peygamberin evinin yanında ikamet eden ve peygamber tarafından yetiştirilen ve oldukça fakir olan Ashab-ı Suffe gibi yaşama anlamında suffe kökünden türemiş olabilir.   
Yün giyime anlamı için delil olarak kullanılan peygamber sözlerinden bir kısmı:
Enes bin Malik demiştir ki: "Rasulullah bir kölenin bile davetine gider, merkebe biner ve yün elbise giyerdi." TİRMİZİ
Abdullah bin Mesud'un rivayetine göre Peygamber şöyle söylemiştir: "Allah Teala, Musa ile konuştuğu gün üzerinde yün bir cübbe, yünden yapılmış bir şalvar ve kolları yün bir elbise vardı. Ayakkabıları da merkeb derisinden idi" TİRMİZİ
"Suffe ehli; Medine'de durcak yerleri, sığınacak kimseleri olmayan dört yüz civarında erkekten oluşuyordu. Sufilerin tekke, zaviye ve rıbatlarda toplanmaları gibi onlar da Mescid-i Nebi'nin etrafındaki hücrelerde birarada yaşıyorlardı. Ziraat yapmaya, süt hayvanları ile uğraşmaya ve herhangi bir ticarete vakit ve imkânları yoktu. Gündüzleri odun taşıyarak ve hurma çekirdeklerini kırıp öğüterek karınlarını doyurmaya çalışıyor; geceleri ise ibadetle ve Kur'an okumakla meşgul oluyorlardı. Şu ayet-i kerimeler onlar hakkında inmişti:" 
Rab’lerinin rızasını isteyerek sabah akşam O’na dua edenleri yanından kovma. Onların hesabından sana bir şey yok, senin hesabından da onlara bir şey yok ki onları kovasın. Eğer kovarsan zalimlerden olursun.
وَلَا تَطْرُدِ الَّذٖينَ يَدْعُونَ رَبَّهُمْ بِالْغَدٰوةِ وَالْعَشِىِّ يُرٖيدُونَ وَجْهَهُ مَا عَلَيْكَ مِنْ حِسَابِهِمْ مِنْ شَیْءٍ وَمَا مِنْ حِسَابِكَ عَلَيْهِمْ مِنْ شَیْءٍ فَتَطْرُدَهُمْ فَتَكُونَ مِنَ الظَّالِمٖينَ
ENAM 52
Sabah akşam Rablerine, O’nun rızasını dileyerek dua edenlerle birlikte ol. Dünya hayatının zînetini arzu edip de gözlerini onlardan ayırma. Kalbini bizi anmaktan gafil kıldığımız, boş arzularına uymuş ve işi hep aşırılık olmuş kimselere boyun eğme.

وَاصْبِرْ نَفْسَكَ مَعَ الَّذٖينَ يَدْعُونَ رَبَّهُمْ بِالْغَدٰوةِ وَالْعَشِىِّ يُرٖيدُونَ وَجْهَهُ وَلَا تَعْدُ عَيْنَاكَ عَنْهُمْ تُرٖيدُ زٖينَةَ الْحَيٰوةِ الدُّنْيَا وَلَا تُطِعْ مَنْ اَغْفَلْنَا قَلْبَهُ عَنْ ذِكْرِنَا وَاتَّبَعَ هَوٰیهُ وَكَانَ اَمْرُهُ فُرُطًا
KEHF 28

Şeyh (Mürşid-i Kâmil) ve Pir; 
Mürşid-i Kâmil (Kâmil; rehber, olgun rehber) olarak kabul edilen şeyh, daha önce aynı yoldan geçmiş, Allah'tan gelen ilhamlara açık kimsedir. Şeyh, müridin (murad eden, isteyen) düşünce hayatını kontrol altında tutar. Onun zayıf noktalarını bilir ve ona göre bir eğitim tertip eder. Şeyhin kalp gözü açık olduğundan müridin kalp hayatını kendisinden daha iyi bildiğine inanılır.

Fahruddin-i Razi şeyhte şu şartların aranmasını şart koşar:
1 - İhlas
2 - Sadık olmak
3 - Doğru yoldan hiç ayrılmamak
4 - Tasavvuf alanında merhale merhale ilerlemiş olmak.
Şeyh, dünyadan elini eteğini çekmiş, yalnız Allah'a dayanan kimsedir. O nedenle dünyevi herhangi bir çıkarı ve beklentisi olmaması lazımdır.


Tasavvufun Temel Kavramları:

Şeriat;
Dinin esas ve görünen şekli ve insanlara emredilen kısmı şeriattır. Tasavvuf ise dinin iç yüzüdür. Ancak tasavvuf insanlara emredilmemiştir. Yani kişi tasavvufla ilgilenmediğinden dolayı dini açıdan Allah katında sorumlu değildir..
Şeriat seviyesindeki anafikir "Seninki senin, benimki benim" dir.
Tarikat;
Tasavvuf ile Tarikat aynı anlama gelmez. Tarikatlar zaman içinde Tasavvuf yani Sufizmden kaynaklanmışlardır. Tasavvufun somut organize olmuş halidir.Bir insanın tasavvufu yaşaması için bir tarikata mensub olması gerekir.Bir Mürşid ve bir mürid ile tarikat oluşturmadan tasavvuf yaşanamaz. Hakikatte tek bir Kâmili Mürşid vardır, O da Allah Tealadır. Şeriat dinin dışı, tarikat ise içidir denebilir. Ancak tarikat, şeriate aykırı olamaz. Çünkü tarikatın temeli şeriattır. Sufiye göre tarikat öz, şeriat kabuktur. Amaç öze inmektir. Şeriat bu yolda sadece gerekli bir vasıtadır.
Tarikat seviyesindeki anafikir "Seninki senin, benimki de senin"dir.
Marifet;
Marifet Allah Teala’yı tanımaktır. Marifet Hakk’ın kula bahşettiği bir sofradır. Fakra ulaşan kişilerin gönülleri marifetle dolar. Marifet erenler sofrasında (sohbetinde) elde edilir. Arif, Hakk’ı bilen Hak’tan haber alan kişidir. Marifet, batın hazinesidir. Bu hazine aşk ile ele geçer.
Marifet seviyesindeki anafikir "Ne benimki var ne seninki" dir.
Hakikat;
Kişi tasavvuf yolunu izleyerek nihayet bilginin vasıtasız elde edildiği hakikate varır. Bu safhada insanların tıpkı kafa gözüyle görüp çevreden bilgi alması gibi kalp gözüyle bilgi aldığı kabul edilir. Kişi zaman ve mekandan bağımsız bilgi kaynaklarına ulaşmaya çalışır. Zaten tasavvufun bilgi kuramı da akıl ve nakil ötesinde bir yol olan bu bilgi kaynağını hedeflemektedir.
Hakikat seviyesindeki anafikir "Ne sen varsın, ne ben" dir.

ÇAĞIMIZIN  MÜRŞİDLERİ
Şerafeddin Dağıstanî (K.S.)
Abdullah Dağıstanî (K.S.)
Hazret-i Şeyh Mustafa İhsan Karadağ (K.S.)
Hazret-i Şeyh M. Nazım Kıbrısî Hakkani (K.S.)
Seyyid Abdulhakim Arvasi (K.S.)
Ali Haydar Ahıskavî (K.S.)
Mahmud Ustaosmanoğlu (K.S.)
Ramazanoğlu Mahmud Sami [K.S.]
Muhammed Zâhid Kotku [K.S.]
Mahmud Es'ad Coşan (K.S.)
Musa Baştürk 'Dede Paşa' (K.S.)
Abdurrahim Reyhan (K.S.)
Muhammed Raşid Erol [K.S.]
Muzaffer Ozak Aşkî [K.S.]
Sıddık Naci Eren[K.S.]

RESULE UYDURULAN DİNE KATILANLARI GÖREMEYİP BİDEBİ YAYANDAN NE BEKLENİR? FİTNEDEN BAŞKA! RESULE-ŞERİATE UYMAYAN ŞEYH ve ZAVALLI SAVUNUCULARI BAKIN.
"Ne canlı ve unutulmaz bir levhadır:
Peygamber Efendimiz, Mekke'nin tehlike anlarında çalınan çanını çalmış, halk toplanınca da; 'ben size desem ki, şu tepenin ardında düşman var. Bana inanır mısınız?' Halk, 'evet, inanırız' deyince, 'öyleyse diyorum ki, Allah'a inanın ve buyruklarına yasaklarına uyun. Aksi halde sizin için tepenin ardındaki düşmandan daha büyük tehlike var!' demiştir. Dava adamının çağrısı için ebedi misaldir bu."

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder