REKL

AYET-İ KERİME

قوات الاحتلال تعتدي على المواطن خالد الغباشي في مخيم الجلزونتقرير علي دار علي

Posted by ‎تلفزيون فلسطين Palestine tv‎ on 12 Haziran 2015 Cuma

29 Mayıs 2014 Perşembe

ZALİM ZULMÜNÜ HESAPLAMAYA NASIL YANSITIR

ÜLKE GENELİNDE KATILIM YETERSİZLİĞİ SEÇİMİ İPTAL ETTİRMEYE YETMELİ İKEN:
%4 GEÇERSİZ VE KANLI KATİLLER BASKISI ...
54 MİLYON SEÇMENİN SADECE 22 M. YANİ %43 ZALİMLER OYU İLE 32 MİLYON YANİ %57 MAZLUM YOK SAYILMIŞ BU ACAİP HESAP İŞİNE GELEN HESABI DEĞİLMİ
54 M
OYLARIN YÜZDE 96.7'Sİ SİSİ'NİN

Sayımı tamamlanan ve geçerli sayılan oyların yüzde 96,7'sini Abdulfettah es-Sisi, yüzde 3,3'nü Hamdin Sabbahi aldı.

ÜLKE GENELİNDE SEÇİMLERE KATILIM YÜZDE 47

Ülke genelinde seçimlere katılım oranı yüzde 47 olarak gerçekleşti. Oy kullanma hakkına sahip 53 milyon 909 bin 309 seçmenden 25 milyon 342 bin 464'ü oy kullandı.

2 MİLYON OY GEÇERSİZ SAYILDI

Kullanılan oyların yüzde 4'ünü teşkil eden 2 milyon 29 bin 689 oy geçersiz sayıldı.

RESMİ SONUÇLAR EN GEÇ 5 HAZİRAN'DA

Cumhurbaşkanlığı seçimlerinin resmi sonuçlarının en geç 5 Haziran'da açıklanması bekleniyor

Darbeci Sisi'den zorba Mübarek'e jest
Mısır'da darbenin mimarı ve Mısır halkının yüzde 11'inin katıldığı cumhurbaşkanlığı seçimlerinin galibi Sisi, makamına oturur oturmaz zorba Mübarek için kolları sıvadı. Darbeci Sisi yönetiminin, 30 sene Cumhurbaşkanlığı koltuğunda oturan askeri kökenli Mübarek'in İsviçre bankalarındaki 781 milyon dolarlık mal varlığının iadesi için banka yetkilileriyle görüştüğü öğrenildi...

TÜRKİYEDE MURSİ = ERDOĞAN İSE! 
SİSİ VE MUBAREK YERİNE KİM UYAR?

27 Mayıs 2014 Salı

MENDERES YADA ERDOĞAN


Utanmazların utandığı nerde görülmüş ? Tükürün utanmazların meşin suratına !Seçimle yapamadıklarını silahla,çok çeşitli entirikalarla yapmaya çalışanlar...Millete saygısı olmayan 
faşist,komünist,ataist daha nemenem şeyler....gayri müslim..

Merhum başbakanımız Adnan Menderes'i 54 yıl önce bugün yapılan bir ihtilal ile idama giden yolu hazırlamışlardı. Suçu; ezanı Türkçe den Arapça'ya iade etmekti...Kendisini hiç unutmadık. Allah dan rahmet diliyoruz. Ruhu için El Fatiha.

13 Mayıs 2014 Salı

SOMA'DA meydana gelen maden faciası

Maden işçisinin anlattıkları doğruysa durum çok vahim

Türkiye, Soma'da meydana gelen maden faciasında yaşamını yitirenler için üzülürken, benzer olaylarda yargının caydırıcılıktan uzak bir tutum sergilemesi, olası yeni faciaların önlenmesi konusunda umutları kırıyor.

Facianın yaşandığı Soma'daki madende çalışan ve izinli olduğu için olay günü işe gitmeyince faciadan kurtulan Vedat Apaydın, "Olay günü izinli olduğum için gitmedim. Bu maden ocağında sürekli sorunlar oluyordu. 4 ay önce de biz 'Madende sıcaklık fazla' diye yetkililere söyledik. Başmühendisler Mehmet Efe ve Koray Karadağ'a bunları söyledik. Ancak onlar 'Biz fazla hava verirsek burası yanar' dediler. Söylediklerimizi dikkate almadılar ve ikisi de bu olayda öldü. Denetimlere gelen müfettişler ise hiç ocağın içine inmiyor, ocağın dışında temiz olan bölgeleri geziyor" dedi.

Apaydın, "Biz Elmadere köyünde 2004'ten önce yeraltında çalışmak tehlikelidir diye çalışmıyorduk. Hayvancılık ve tütün ekerek geçimimizi sağlıyorduk. 2004'ten sonra mazota zam geldi, tütün özel sektöre geçti, biz de geçimimizi sağlamak için bize 13 kilometre uzaklıktaki bu ocakta çalışmaya başladık" dedi.  

SOMA TESADÜFLERİ..
ALINTI
Olaydan iki hafta önce Mecliste kimse yokken CHP Milletvekilleri SOMA' da ki maden hakkında önerge veriyor ve önergeyi Akparti li vekiller görmeden hemen geri çekiyor..! TESADÜF DİYELİM.

Ve sürekli ülkeyi karıştıran derin odaklar tarafından yönlendirilen bu grubun siyasi kolu neden Zonguldak Kozlu değilde Soma için soru önergesi veriyor ? TESADÜF DİYELİM.

Milletvekili ve madenci maaşı karşılaştırması yapan foto birkaç haftadır sürekli sosyal medyada servis ediliyordu .Böylece topluma zihinsel ve psikilojik olarak hazırlayıcı etkilerde mi bulundular? TESADÜF DİYELİM.

Köylülerin iddialarına göre bir kaç haftadır bölgeye elektrik ve trafo kontrolü yaptıklarını idda eden bazı kişiler geliyor.TESADÜF DİYELİM.

Tam mesai değişimi esnasında yani bütün çalışanlar aynı anda içerdeyken ne hikmetse trafo patlıyor.TESADÜF DİYELİM.

İşçiler dışarı çıkarılırken bu seferde bilinmeyen bir sebepten dolayı yangın çıkıyor.
Yangın kısa sürede söndürülüyor ama bir süre sonra daha şiddetli çıkıyor.TESADÜF DİYELİM.

Başbakanın kendisini geçenlerde rezil ettiği ve 2009'da, Bursa'da 19 kişinin öldüğü maden ocağı sahibi Nurullah Ercan'ın avukatlığını yapan Feyzioğlu olay akşamı Soma'ya gidiyor ve insan haklarından dem vuran açıklamalar yapmaya çalışıyor ! TESADÜF DİYELİM.

Ve bir kaç saat geçmeden ellerinde pankart bazı insanlar SOMA' da madencilerin göçük altında kaldığını yazan pankartlarla meydanlara fırlıyorlar.TESADÜF DİYELİM.

Tıpkı Hrant Dink cinayeti (Failleri yavaş yavaş ortaya çıkıyor) gibi. Binlerce pankart kısa süre içinde nasıl basılır ve dağıtılır. DİKKAT EDİN HİÇBİRİ ŞİRKETİN SAHİBİNE SALDIRMIYOR BAŞBAKANA SALDIRIYOR. TESADÜF DİYELİM.

Soruşturma başlatılıyor ve hemen ardından Cumhuriyet Baş Savcılığı sorumlu olan herkesin madende olduğu ve sorumlu tutulacak kişilerin öldüğünü bildiriyor.TESADÜF DİYELİM.

Ve Mehmet Baransu'nun Twitter hesabına bakın olaydan önce neler yazmış.Sanki birilerine talimat verir gibi.

1)

mehmetbaransu
‏@mehmetbaransu
Manisa, İzmir ve çevresinde kiraz ve üzümler dolu sebebiyle zarar gördü. Zarar yüzde 40. Bu daha başlangıç, ben deprem bekliyorum.

2)

mehmetbaransu
@ mehmetbaransu
Allah felaketle imtihan edecek bizi. Aktroller ve benzerleri çemkirmeden önce Kuranı Kerime baksın. Ayetleri görsünler.

Dün A haberde birisi çıktı telefonda enteresan şeyler söyledi.Madende tuhaf şeyler var böyle modern bir madende bu kadar büyük ihmallerin üstüste olması tesadüfi olamaz diyor ! BİZ TESADÜF DİYELİM.

Şimdi, 29 Nisan öncesi, trafo kameralarının tümü incelenecek.Savcılar harekete geçti ve olay yeri inceleme ekipleri göreve başladılar.İşin ucu nereye varırsa varacak.

Böyle bir trafo,durup dururken patlamaz.Bir trafonun patlaması icin,çok aşırı bir yüklenmenin olması gerekir veya trafoyu patlatacak kadar çok kısa devre.
Olayın,vardiya değişiminde olduğu söyleniyor,o halde hiç patlamaması gereken bir anda patlamış.Yani en az yüklenmenin olduğu anda !

Birileri çok büyük operasyon yapıyor isteyen inansın istemeyen inanmasın ama tarih bunları yazar.
Birgün bunlar ortaya çıkar. 
Ayakta uyutulmaya çalışılıyoruz.
16 05 2014
Yangın ve gaz kontrole alındıktan sonra saat 05.00 gibi yeniden ocaklara girilmeye başlandı. Ölü sayısı şu ana kadar resmi olarak 282 olduğu açıklandı.
"HEPSİ DEMİRLERİ ISIRMAYA BAŞLADI"

9 saat mahsur kaldığı madenden kurtulan ve kendisiyle birlikte 40 kişinin yaşamasını sağlayan Selahattin Şen yaşadığı dehşet anlarını anlattı.

 "Akşam saatlerinde havalarımız kesildi. Bizim olduğumuz yeri de duman basmaya başadı. Karbonmonoksit yükseliyordu. Çare aramaya başladık ne yaparız diye. O anda ayakların içine geçtik. Bizim bulunduğumuz alandaki ayaklar demirdendi. Arkadaşlara dedim ki herkes ağzını bu demirlere verecek, biz bu demirlerden oksijen alacağız. Hepsi demirleri ısırmaya başladı.

"BİR KISMI BENİ DİNLEMEDİ"

Bir kısmı beni dinlemedi. Aşağıda daha iyi yerler buluruz dedi. Ancak aşağıda karbonmonoksit daha yüksekti. Ben oraya bir tane emniyet şeridi astım. O havaya göre kıpırdıyordu. Sürekli onu takip ettim. Saat 9'a doğru şerit kımıldamaya başladı. Daha sonra arkadaşlar gelip bizi yukarı çıkardılar.

"BİZİ KURTAN O DEMİRLER OLDU"

Bizi kurtaran o demirler oldu. O demirlerden sürekli beynimize oksijen aldık. Ben bunu uzun yıllardır biliyordum. 40'a yakın arkadaş bu sayede kurtuldu. Hepsini çıkardıktan sonra en son ben çıktım. Toplam 9 saat kaldık yerin altında. Çok duygusal anlar yaşadık. Herkes bildiği duayı okuyordu. O demirler olmasa sağ çıkmamız mümkün değildi."
Manisa'nın Soma ilçesinde meydana gelen maden faciası

SOMA MADEN OCAĞI'NDA HAYATINI KAYBEDEN İŞÇİ KARDEŞLERİMİZE VATANDAŞLARIMIZA ALLAH'DAN RAHMET, YARALILARA ACİL ŞİFALAR, HALEN OCAKTA MAHSUR BULUNANLARIN DA EN KISA ZAMANDA KURTULMALARINI DİLİYORUM. ACIMIZ ÇOK BÜYÜK, YÜREKLERİMİZ YANIYOR, GÖZ YAŞLARIMIZ SEL OLDU. YARDIM EYLE, İMDAT EYLE ALLAHIM...BAŞTA AİLELERİ OLMAK ÜZERE, MİLLETİMİZİN BAŞI SAĞ OLSUN. ALLAH DEVLETİMİZE GÜÇ KUVVET AKIL ŞUUR FERASET DOLU KABİLİYETLER GAYRETLER VERSİN, ZEVAL VERMESİN... DUALARIMIZI EKSİK ETMEYELİM...


KURTARMA ÇALIŞMALARINA KATILAN MADEN İŞÇİSİ: DAHA ÖNCE BÖYLE BİR DURUMLA KARŞILAŞMADIM

Soma'daki maden faciası sonrası kurtarma çalışmalarına katılan maden işçisi Sami Kılıç, arama çalışmaları hakkında bilgi verdi. 9 yıldır madende çalıştığını belirten Kılıç, daha önce böyle bir durumla karşılaşmadığını söyledi. 

"MASKE OLSA DA KURTULMASI ZOR"

Bu tür kazalara karşı eğitim aldıklarını ifade eden Sami Kılıç, "Maske olsa da kurtulması zor. Pano patlayınca elektrik olmuyor, elektrik olmayınca vantilatörler çalışmadığı takdirde hava akımı kesiliyor. Hava akımı kesilince, yaşam ihtimali kesiliyor. Maskeyle 45 dakikada temiz havaya çıkma eğitimi verdiler bize. 1 buçuk kilometreyi 45 dakikada çıkamazsın." dedi.

"350-400 KİŞİ TAHMİN EDİLİYOR"

Kılıç, ölü sayısının artabileceğini kaydederken, "Oradaki şef ve amirlerle konuştum. Şu an 350-400 kişi tahmin ediyorlar. Patlama panosuna daha giriş yapılmadı. Oranın hava akımına ulaşıp, oradaki yangını söndürüp o şekilde girme tahmini var" diye konuştu.

"GİRİLEMEYEN YERDE FACİA DAHA BÜYÜK OLABİLİR"

Kılıç, kurtarma çalışmalarına katıldığı madenden 80 ceset çıkardığını ifade ederken, "Cesetler ayrı ayrıydı, 4-5 kişi bir yerde, 10 kişi bir yerde. Girilmeyen patlama olan yerde toplu olabilir." diye endişesini dile getirdi.



Saat 15:30 civarında ve vardiya değişimi sırasında başlayan yangınla içeride tam olarak kaç işçinin mahsur kaldığı henüz öğrenilemedi.

Cumhurbaşkanı Gül, Çin ziyaretini iptal ederek yarın Soma’ya gidiyor

Gül'ün ikili resmi ziyaret vesilesiyle Pekin'e ve 16 devlet başkanının katılacağı Asya'da İşbirliği ve Güven Artırıcı Önlemler Konferansı Zirvesi’ne katılmak üzere Şanghay'a gerçekleştirmesi öngörülen ziyaretin, Manisa'nın Soma ilçesinde dün meydana gelen "elim facia" nedeniyle iptal edildiği belirtilen açıklamada, Gül'ün yarın Soma'ya gideceği bildirildi.
Başbakan Erdoğan, hafta sonu yapacağı Malatya ve İstanbul programını da iptal etti. CHP lideri Kemal Kılıçdaroğlu'da bugün soma'da temaslarda bulunacak. Bunun yanı sıra, TBMM'de Bakanların ve milletvekillerinin de programları iptal edildi.
MİLLİ YAS İLAN EDİDİ...
DETAYLI ARAŞTIRMA ŞART OLMALIDIR!
İDARECİLERİMİZ ÖNEMLİ PROĞRAMLARINI BLOKE EDİP BU VATANIMIZA BU AFETTEN DAHA BÜYÜK ZARAR VERMESİNLER İNŞALLAH VARSA! HAİNLERİ GÖZÖNÜNE ALSINLAR...

8 Mayıs 2014 Perşembe

İşte sırasıyla en karizmatik 5 lider.

Avrupa Birliği’nin en önemli araştırma şirketlerinden biri olan, İtalya menşeili Ricercatore firması,  çok sayıda ülkede 14 milyon kişi ile düzenlediği bir anket sonucunda en karizmatik lideri belirledi. İşte sırasıyla en karizmatik 5 lider.

1 - Recep Tayyip Erdoğan : Kararlı, sert, korkusuz, zeki ve karizmatik. Kuşkusuz, Türkiye’nin tarih kitaplarındaki yeri “Erdoğan’dan önce” ve “Erdoğan’dan sonra” olmak üzere ikiye ayrılacak bundan sonra. İktidara geldiği günden bu yana yaptığı çalışmalarla halkının çok büyük bir çoğunluğunun desteğini arkasına almayı başardı. Türkiye O’nun döneminde, hayal bile edilemeyecek bir noktaya ulaştı. Davos’taki çıkışıyla İslam dünyasının da lideri olduğunu perçinlemiş oldu. Son dönemde kendini devirmek için düzenlenen komploları başarıyla savuşturdu. Araştırmaya katılan 14 milyon kişiden %29’u O’nu en karizmatik lider olarak gösterdi. Şimdilerde ise Türkiye’nin en üst makamındaki Cumhurbaşkanlığı seçimlerine en güçlü aday olarak girmeye hazırlanıyor. 

2 - Vladimir Putin : Kısa tabiriyle ‘dediğim dedik’ bir lider. Karizmasını da bu özelliğine borçlu. Ekonomik yönden çok güçlü ve bu gücü kullanmayı seviyor. İstediklerini dolaylı yoldan elde etmeyi biliyor. Zeki ve  bir o kadar da kurnaz. Rusya’nın geçmişten kalan hesaplarını kapatmayı kendine ilke edinmiş. Rusya O’nun döneminde Avrupa’nın ve dünyanın en önemli ülkelerinden biri haline geldi. 

3 - Barack Obama : Amerika’nın son yıllarda gördüğü en ılımlı lider. Sorunları fazla gürültü çıkarmadan halletmeyi seviyor. Halkın arasına karışıp onlardan biri gibi görünmek için sergilediği çaba aşikâr. Eğlenceli ve pozitif bir başkan. Tüm bunların yanı sıra, sözünü Dünya üzerindeki her ülkede dinletebilecek kadar güçlü. Şüphesiz;  ABD’nin varlığı ve etkinliği, Obama’nın karizmasıyla birleşince birkaç adım ileri gitti.

4 - Mahmud Ahmedinejad : İran’ın güçlü duruşunun yegâne sebebi lider Ahmedinejad. En sert liderlerden biri olarak öne çıkıyor. Özellikle nükleer çalışmalar konusunda dünyaya çektiği rest ile gündeme oturdu. Kimseden korkmadığını gösterdi. İran O’nun sayesinde etkin bir ülke haline geldi. 

5 - Muhammed Al Maktoum : Birleşik Arap Emirliklerinin idaresinde olan ve Dubai’nin mutlak hükümdarı olarak gösterilen El Maktum, diğer karizmatik liderlerin aksine ılımlı bir yönetim tarzını benimsiyor. Dünyanın sayılı zenginlerinden olan El Maktum, fakir halka yaptığı yardımlarla tanınıyor. İslâm dünyasında sözü geçen liderlerden biri. 

3 Mayıs 2014 Cumartesi

Kamu misafirhaneleri kısmen yurt haline getirildi

Kamu misafirhaneleri kısmen yurt haline getirildi.
Başbakan Recep Tayyip Erdoğan'ın cemaate ait yurtlardan ayrılmaları için öğrencilere yaptığı çağrının ardından önemli bir adım atıldı.

Aralarında öğretmenevi, polisevi gibi çok sayıda kamu kuruluşu ve belediyeye ait sayıları binlerle ifade edilen Türkiye genelindeki misafirhaneye bugün yürürlüğe giren tebliğile, kısmen öğrenci yurdu özelliği kazandırıldı. 

Başbakan Erdoğan, cemaat yurtlarında kalan öğrencilere seslenerek, "Devlet yurtlarında boş yerleri tespit ettik. Hemen başvurun. Eğer Kredi Yurtlar Kurumu yurtlarında yer yoksa sizleri otellerde ağırlayacağız. Bunların zulmüne siz asla muhatap etmeyeceğiz" demişti. 30 Mart'ta yapılan Milli Güvenlik Kurulu toplantısının ardından kamu misafirhaneleriyle ilgili atılan adım dikkat çekti. 

Maliye Bakanlığı, kamu sosyal tesisleri tebliğinde dikkat çekici bir değişiklik yaptı. Bugün yürürlüğe giren tebliğdeki bu basit cümle değişikliğini, iktidarın Gülen cemaatine ait yurtlardan ayrılmaları için öğrencilere ve ailelerine yaptığı çağrı çerçevesinde değerlendirmek gerekiyor. Ayrıca bu cümle ile ifade edilen hüküm, sosyal tesislerin Türkiye genelindeki durumu nedeniyle binlerce öğrenciyi ilgilendiren bir boyut içeriyor. Türkiye'de sayıları binlerle ifade edilen kamu kuruluşları ve belediyelere ait misafirhane bulunuyor.

ÖNCEKİ DURUM

Kamu sosyal tesislerine ilişkin tebliğin öğrencilerle ilgili hükmü; "Misafirhane hizmetlerinin aksatılmaması ve diğer personelin bu tesislerden faydalanmasına engel teşkil etmemesi kaydıyla boş kapasite bulunduğu hallerde yükseköğrenim gören öğrenciler de bu tesislerden faydalanabilirler" şeklindeydi.

YURT ÜCRETİ ALINACAK

Maliye Bakanlığı'nın, 3 Mayıs 2014 tarihi itibariyle yürürlüğe girecek tebliği ile bu hüküm şöyle değiştirildi:

"18/1/2014 tarihli ve 28886 sayılı Resmî gazete’de yayımlanan Kamu Sosyal Tesislerine İlişkin Tebliğ (Sayı: 2014-3)’in Ortak Hususlar başlıklı bölümünün 10'uncu maddesinin (d) fıkrası aşağıdaki şekilde değiştirilmiştir:

Sosyal tesis kapasitelerinin kullanımında, ihtiyaç bulunan yerlerde boş kapasitenin öncelikle yükseköğrenim öğrencilerine kullandırılması için gerekli her türlü tedbir alınacak ve sosyal tesislerdeki boş kapasiteler ivedilikle Yükseköğrenim Kredi ve Yurtlar Kurumu’na (Yurtkur) bildirilecektir. Yurtkur tarafından sosyal tesislere yerleştirilen yükseköğrenim öğrencilerinden standart yurt ücreti tahsil edilecektir. Ayrıca sosyal tesisin yemek hizmetlerinden faydalanan öğrencilere sağlanacak beslenme yardımı, takip eden ay içerisinde Yurtkur tarafından ilgili sosyal tesis hesabına yatırılacaktır. Bu Tebliğ hükümleri yayımı tarihinden geçerli olmak üzere uygulanır. Tebliğ olunur." 

28 Nisan 2014 Pazartesi

Mısır'da 683 kişi hakkında daha idam kararı verildi

Mısır'da 683 kişi hakkında daha idam kararı verildi.Mahkeme dosyayı müftüye gönderdi.
Aralarında Müslüman Kardeşler teşkilatının lideri Muhammed Bedii’nin de yer aldığı 683 kişi hakkında idam kararı verildi.


Mahkeme, daha önce idama mahkum edilen 529 kişiden 492'sinin cezasını ise müebbet hapis cezasına çevirdi.

Mısır kanunlarına göre, idam kararları mahkeme kararının ardından ülkedeki en yüksek dini otorite olan müftüye gidiyor. Müftünün görüşü alındıktan sonra karar tekrar mahkemeye gönderiliyor ve burada sonuca bağlanıyor.

İdam kararları Mısır’daki darbe karşıtları ve Müslüman Kardeşler destekçilerinin yanısıra uluslararası toplumun da büyük tepkisine neden oldu.

19 Nisan 2014 Cumartesi

KIRMIZIDA GEÇTİ POLİS ONU ÖLDÜRDÜ

POLİS ONU ÖLDÜRDÜ
Uygur gencini kırmızı ışıkta katlettiler


Kelpin'de bir Uygur gencinin motosikletle giderken 'kırmızı ışıkta geçtiği' bahanesiyle vurularak öldürülmesi kasabayı ayağa kaldırdı. Halk sorumluların yakalanması içi protesto gösterisi düzenlerken, Çin polisi Uygurların adalet talebini de şiddetle bastırdı. Olayda çok sayıda kişi tutuklandı. Jandarma ölen gencin cenazesini kaçırdı.

Dini, kültürel ve siyasi baskılarla boğuşan Doğu Türkistan'da Çin'in uyguladığı zulüm, dünyanın sessizliğinin gölgesinde hız kesmeden sürüyor. Çin polisinin, Aksu iline bağlı Kelpin kasabasında kırmızı ışıkta geçtiği öne sürülen motosikletli bir genci silahla vurarak öldürmesi Uygurları bir kez daha derinden sarstı. Olayda 17 yaşındaki lise öğrenci Abdulbasit Ablimit hayatını kaybederken, motosikletin arkasında oturan ve açılan ateşte yaralanan 2 arkadaşı da tutuklandı. Radio Free Asia'ya (RFA) konuşan bir bölge sakini, 'Ben öğrencinin kırmızı ışığı gördüğünden ya da kasten geçtiğinden emin değilim, polis onu arkadan vurdu ve öldürdü' dedi. Üç gencin yakınları arasında büyük ölçüde öfkeye sebep olan olayın ardından bölge sakinleri polis şiddetini protesto etmek için sokağa döküldü.
Kasaba halkı Abdulbasti'i öldüren yetkilinin cezalandırılmasını isterken, Çin polisi ise Uygurların adalet talebini de şiddetle bastırdı. Uygurlar kasaba merkezindeki Çin Komünist Parti binasına yürüdü. Ancak Kelpin kasabasına bağlı jandarma ve polis birimleri kalabalığı zorla dağıttı.

ANNESİNE CEZA ÖDETMEMEK İÇİN...
Mücahale sırasında Abdulbasit'in akrabası Mahmut Hisamettin başta olmak özere 10'dan fazla kişi tutuklandı. Gencin cenazesi ise jandarma ekipleri tarafından kaçırıldı. Polisin şiddetli bir şekilde protestoları önlemeye çalıştığını söyleyen bir görgü tanığı, 1 yaşındayken babasını kaybeden Abdulbasit'in, annesini 200-300 yuan (80-100 TL) olan trafik cezasını ödemekten kurtarmaya çalışmış olabileceğini anlattı. Bir başka görgü tanığı da olayda yaralanan ve nereye götürüldükleri bilinmeyen 2 gencin ailelerinin endişeli olduğunu söyledi.

YEL DEĞİRMENİNE KARŞI SAVAŞ
Sürgündeki Uygurlar da yaşananlardan endişeli. Deutsche Welle Türkçe'nin haberine göre Uygurların çatı örgütü olan Dünya Uygur Kongresi'nin (DUK) sözcüsü Alim Seytoff durumu şöyle anlattı: 'Yüzlerce, hatta binlerce Uygur ortadan kayboldu. Çin polisi gözaltına aldıktan sonra kendilerinden bir daha haber alınamadı. Bu kişileri ayrılıkçı, terörist ya da aşırılıkçı diye suçluyorlar.' Tehdit Altındaki Halklar Topluluğu'nun Asya uzmanı Ulrich Delius da 'Karşımızda ekonomik olsun, askeri ve siyasî açıdan olsun, son derece güçlü bir yapı var. Bu aslında yel değirmenine karşı bir savaş. Durumu bu kadar zor yapan da bu' ifadelerini kullandı.

OLAY KAYITLARDAN SİLİNDİ

Doğu Türkistan'daki protesto gösterileri sert bir şekilde bastırılırken, China Digital Times internet sitesi, gencin ölümü ve protestolarla ilgili haberlerin Devlet Enformasyon Dairesi talimatıyla yayından kaldırıldığını aktardı

15 Nisan 2014 Salı

MÜSLÜMAN KARDEŞLERE CUMHURBAŞKANI OLMA YASAĞI

Mısır'da, Müslüman Kardeşler Teşkilatı (İhvan) üyelerinin cumhurbaşkanlığı seçiminde aday olması yasaklandı.

Yargı kaynaklarından alınan bilgiye göre, İskenderiye Acil İşler Mahkemesi, Hukuk Müşaviri Tarık Mahmud'un, 25 Ocak 2014 açtığı "İhvan'ın terör örgütleri listesinde bulunduğu" gerekçesiyle, üyelerinin teşkilattan ayrılmış olsalar dahi seçimlere katılmasının yasaklanması talebini dikkate alarak, İhvan mensuplarının Cumhurbaşkanlığı seçiminde aday olamayacağına karar verdi.

Bu karara göre, eski ve yeni tüm İhvan mensuplarının, cumhurbaşkanlığı seçiminde aday olmalarının yasaklandığı kaydedildi.

Kahire Nöbetçi Temyiz Mahkemesi, 23 Eylül'de İhvan ve ilgili tüm oluşumların faaliyetlerini yasaklamış, 25 Aralık'ta da Bakanlar Kurulu kararıyla, İhvan "terör örgütü" ilan edilmişti.

7 Nisan 2014 Pazartesi

DÜNYADA İLK SIRADAYIZ

Yüzde 100 yerli deniz savunmamız

Denizaltı Filosu Komutanlığı bünyesindeki 6 Ay, 4 Preveze ve 4 Gür sınıfı denizaltı, üstün teknoloji, mühimmat ve yetişmiş personeliyle her türlü deniz ve hava durumunda görev yapabiliyor.
Ay, Preveze ve Gür sınıfı konvansiyonel denizaltılar, gelişmiş elektronik sistemlere sahip olmalarının yanı sıra modern "Homing torpidoları" ve su altından uzun menzilli güdümlü mermi atabilme özellikleriyle rakiplerinden öne geçiyor. Lojistik desteğe ihtiyaç duymaksızın savaş şartlarında 50 gün süreyle dalışta harekat icra edebilen denizaltılar, Türk donanmasının en önemli unsurları arasında yer alıyor.

TCG Anafartalar Gemi Komutanı Deniz Yarbay Yücel Kalacoş, Türk Deniz Kuvvetlerinde 14 denizaltı bulunduğunu belirterek, TCG Anafartalar'ın Preveze sınıfı denizaltıların sonuncusu olduğunu söyledi. 

Ay sınıfı denizaltılardan TCG Atılay, TCG Saldıray ve TCG Batıray dışındaki denizaltıların Gölcük Tersanesi Komutanlığında Türk mühendis ve işçilerinin emeğiyle inşa edildiğini anlatan Kalacoş, "Diğer ülke bahriyelerinin denizaltı gücüyle bizim gücümüzü kıyasladığımızda, sahip olduğumuz bu klasik denizaltılar diğer ülkelere nazaran çok üstün özelliklere sahip" diye konuştu. 

Kalacoş, profesyonel birliğe sahip olduklarını dile getirerek, gemilerinde 9 subay, 30 astsubay, 2 uzman erbaş ve 3 erin görev yaptığını kaydetti.

"DENİZALTILARIMIZIN TESPİT EDİLMESİ ZORDUR"

Kalacoş, ana silahlarını torpidoların oluşturduğunu, bunlara ilave olarak güdümlü mermi de atabildiklerini vurguladı. Su altından atılan güdümlü mermilerin denizden çıkarak bulduğu hedefi imha ettiğini aktaran Kalacoş, menzillerinin 140 kilometreye ulaştığını söyledi. 

İzmit Körfezi'nden ateşledikleri mermilerin İstanbul'daki herhangi bir hedefi vurabildiğine dikkati çeken Kalacoş, kullandıkları torpidoların da oldukça modern olduğunu bildirdi. Denizaltıların sessizce hareket etmesi gerektiğini kaydeden Kalacoş, şunları belirtti: 

"Klasik denizaltılar, çok sessiz oldukları için tespit edilmeleri gerçekten zordur ancak bizim tespit etmemiz onlardan her zaman önce olmuştur. Bu, bize büyük avantaj sağlamaktadır. Denizaltılarımızın dış kısmında sensörler vardır. 

Su altında duyarak tespit etmeye çalışırız. Herhangi bir ticaret gemisi veya su üstü unsurunun çıkardığı akış gürültüsünü uzak mesafelerden tespit edebiliyoruz. Tespitin yanında analizini de yapabiliyoruz. Gelişmiş cihazlarımızla yaptığımız tespitten sonra şunu diyebiliyoruz, 'bu, ticaret gemisidir, tek şaftı, tek pervanesi vardır'. Pervanesinin kanat sayısına kadar bunu tespit edip nitelendirebiliyoruz. 

Su üstü savaş gemilerimiz için de çok detaylı analiz imkanlarımız var. Hangi tip savaş gemisi, sürati, hangi ülkeye ait olduğunu görmeden tespit ve teşhis etme imkan ve kabiliyetine sahibiz."

"NATO'daki ülkelerin denizaltılarından ve denizaltı eğitim seviyelerinde daha üstünüz"

Sensör olarak pasif sonar kullandıklarını vurgulayan Kalacoş, her sesi dinledikleri için aktif sonarları pek kullanmadıklarını kaydetti.

Kalacoş, organik sensörlere ilaveten periskop derinliğindeyken anten çıkararak yayım yapılan link bilgilerini de alabildiklerini dile getirerek, "Denizaltı gemilerimiz, yıl içinde NATO tatbikatlarına iştirak etmektedir. Şunu görüyoruz, NATO'daki diğer ülkelerin denizaltılarından ve denizaltı eğitim seviyelerinden çok daha üstün seviyedeyiz. Bu da tatbikat esnasında veya tatbikat sonrasında NATO seviyesinde ve diğer ülkeler nezdinde dile getiriliyor. Başarımız diğer ülkelerce de takdir ediliyor. Dolayısıyla bu eğitim seviyemizi üstte tutacak tedbirleri alıyoruz" ifadesini kullandı.

31 Mart 2014 Pazartesi

Esentepe’de Mükerrer Tapu Sorunu Çözüldü

Esentepe’de Mükerrer Tapu Sorunu Çözüldü

Sultangazi Belediyesi, Esentepe Mahallesi’ndeki mükerrer tapu sorununu çözüme kavuşturdu. İmar Kanununun 18. Madde uygulaması çalışmalarını tamamlayan Sultangazi Belediyesi, uzun yıllardır birçok insanın mağdur olmasına neden olan mükerrer arsalar sorununu ortadan kaldırdı. Uygulamaya göre arsa düzenleme listeleri ve paftalar 30 gün askı sürecinin ardından hak sahiplerine tapuları dağıtılacak.

Esentepe’de Mükerrer Tapu Sorunu Çözüldü
İlgili Galeriler

Sultangazi'de Adıyaman Farkı
Sultangazi'de Adıyaman FarkıAk Partinin Sevgi Yürüyüşü İnsan Seline Dönüştü
Ak Partinin Sevgi Yürüyüşü İnsan Seline Dönüştü
 Sultangazi Belediyesi, Esentepe Mahallesi’ndeki tapu sorununu çözüme kavuşturdu. Uzun yıllardır devam eden ve binlerce insanın mağdur olmasına neden olan mükerrer tapu sorunu encümen kararıyla çözüldü. 3194 sayılı İmar Kanununun 18. Madde uygulaması çalışmalarını tamamlayan Sultangazi Belediyesi 27 Mart 2014 tarih ve 215 sayılı encümen kararı ile 20 yıla yakın süredir devam eden ve kadastral kaymadan kaynaklanan tapu sorununu ortadan kaldırdı.

Belediye Encümen kararıyla, imar durum ve ruhsat alamayan ayrıca tapuları şerhli olduğu için hiçbir işlem yapamayan Esentepeliler mükerrerlik sorunlarının giderilmesiyle sıkıntılarından kurtuluyorlar.  Söz konusu karar uyarınca 367 bin 220 metrekare alan yeniden düzenlenerek imar uygulaması yapıldı. Böylece 2 bin 153 malike ait mükerrer  tapu sorunu da ortadan kaldırıldı.

Uygulamaya ait arsa düzenlendirme listeleri ve paftalar Sultangazi Belediye Hizmet binasında 30 gün boyunca askıya çıkarılmasının ardından hak sahiplerine tapuları dağıtılacak. 

13 Mart 2014 Perşembe

"DEVLETTE İKİ BAŞLILIK OLMAZ"

"PARALEL YAPI TAM BİR NANKÖRLÜK İÇİNDE"

Şişli AK Parti belediye başkana adayı Mukadder Başeğmez 30 Mart seçimleri için çok iddialı açıklamalarda bulundu.
17 Aralık sonrası bir entresan karşılıklı mücadele süreci yaşandı. Bunun için neler söyleyeceksiniz?
O 17 Aralık zaten Ak Parti yi patlatan, beni de AK Partili yapan olaydır. Yoksa ben mesafeli duruyordum. Devleti tahrip eden bir yapıyla iç içe olursanız tabi ben mesafeli dururum. Çünkü devlet lazım bize devleti olmayanın dini de olmaz. Yani sen tut bir Genelkurmay Başkanını terör örgütünün başı diye içeri at. Bu benim haysiyetime dokunmuş bir darbedir. Ben Cemil Çiçek'in ağzından duydum. Diyordu ki artık yargı mesajı alsın. Bu defa bile Anayasa Mehkemesi çıkar bu adamı diyor, bekliyor. Bu ülkede teneffüs zili 5 dakika geç çalsa üniversite öğrencileri çıldırır. Sen adamı 24 saat neden tutuyorsun? Bu kadar taraflı, bu kadar düşmanca bir yargı anlayışı olamaz. Şimdi hükümetin adamlarını niye yargılatmıyorsun? Bu yargıyla kimseyi yargılatmamak lazım. Hatta ben Bedrettin Dalan'ı tebrik ediyorum. İyi ki kaçtı da kurtuldu bunların elinden. Çünkü sağlam terazisi yok ki adamın, ne tartacağı belli değil. Ben senin neyine güveneyim? Bundan dolayı bu 17 Aralık meselesi gerçekten AK Parti'yi parti yaptı. Ona oy verenler coşkuyla oy veriyor, meydanları dolduranlar coşkuyla yürekleriyle geliyorlar oralara. Eskiden bayraklarıyla geliyorlardı, parti için toplantı olsun diye geliyorlardı şimdi yürekleriyle geliyorlar, aşkla geliyorlar ve bunun çok ciddi bir mesele olduğunu görüyorlar. Devletin şirazesinin yerine oturması lazım. Zıvanadan çıkmaması lazım. Dinin oturması lazım. Bu nedir ya? Ahmet'in, Mehmet'in üfürükleriyle din yürümez. Memlekette bir tele sapıklık var. Bir namertlik, kalleşlik, bir nankörlük var ve bütün bunlar maalesef din üzerinden yapılıyor. Vatan düşmanları, din düşmanları bir taşla kaç kuş vuruyor biliyor musunuz? Bir yandan Müslüman olduğunu söyleyen iktidarları kıyamete kadar hırsız falan diye andıracak, hatırlatacak. Kaç yerden kaç tahribat her şey ortada.

"DEVLETTE İKİ BAŞLILIK OLMAZ"
 Bu noktaya getiren hatalar sizce neydi?
Ben Peygamber Efendimiz'in bir hadisiyle cevap vereyim "Müslüman aldatmaz, ama aldanabilir. Aldatan bizden değildir." Tayyip Bey şimdi meydan meydan dolaşıyor, aldandım diyor. Fazlası konuşulmaz bunun, niye aldandın denmez. Niye hata yaptın denmez. Benim ülkemin insanları bana iş ver aş ver diyorsa, kadroysa, sınavı kazanmışsa niye iş vermeyeyim? Mesela ben belediye başkanlığına adayım. Şişli de 20 bin seçmenim var sadece Ermenilerden. Ermeniler temsil edilmeyecek mi mecliste, edilecek tabi ki. Onlara iş vermeyecek miyim? Vereceğim. Ama onlar biz Patrik'ten emir alır ona göre çalışırız derlerse belediye başkanlığı yapamam. Ermeni cemaatini temsil edebilirsin, onlara hizmet edebilirsin fakat onlardan emir alırsan iki başlılık olur. İki başlı şirketler bile ayakta duramaz bırakın belediyeyi.

Mukadder Başeğmez: Şişli'yi kazandık diyebilirim
İstanbul'un en önemli ilçelerinden biri olan Şişli 30 Mart seçimlerinde iki partinin çekişmesine sahne olacak. Geçmiş dönemlere bakıldığında iki aday da yeni. Şişli Belediye başkanı Mustafa Sarıgül İstanbul adayı olunca CHP buradan İnönü'nün torunu olan aynı zaman Şişli Belediye Başkan yardımcısı Hayri İnönü'yü aday gösterdi. AK Parti adayı Mukadder Başeğmez ise siyasetin tecrübeli isimi. Başeğmez eski milletvekili. 2004 seçimlerinde İstanbul Büyükşehir adayı olan Başeğmez çeşitli STK'larda yöneticilik yaptı. Başeğmez siyasetin en zor zamanlarında tavrını hep milletten yana koymuş hoşgörü ödülüne sahip bir siyasetçi.

8 Şubat 2014 Cumartesi

HUZURUMUZA KAST EDEN HER KİMSE VATANIMDAN AZİZ MİLLETİMDEN UZAK OLSUNLAR

BU GÜZEL VATAN: İÇİNDE YAŞAYAN İHANET ETMEYENLERİNDİR!
HUZURUMUZA KAST EDEN HER KİMSE VATANIMDAN AZİZ MİLLETİMDEN UZAK OLSUNLAR ...    ALLAH cc HER ŞEYDEN HABERDARDIR...

MİT karargâhını polis ablukaya aldı

Müsteşar Fidan ve 4 MİT görevlisi için "gözaltı kararı" çıkartan savcılar, İstanbul'daki Bölge Başkanlığı'na polisi gönderdi. MİT de buna karşı Ankara'daki merkezini görevlilerce korumaya aldı. Başbakan Erdoğan ise ikinci ameliyatını erteleyip devletteki krizi bizzat yönetti. ...
Ankara, akşam saatlerinde çalan telefonla uzun bir gece yaşayacaktı. 7 Şubat 2012'de saatler 17.00'yi gösterdiğinde MİT Müsteşarı Hakan Fidan'ın özel telefonunun diğer ucunda Özel Yetkili Savcı Sadrettin Sarıkaya vardı. Savcı, Fidan'ı makamında ifadeye davet ediyordu.

Sonra listedeki 4 isim de ardı ardına arandı. MİT görevlilerine, "İfadeye gelmezseniz kolluk kuvveti göndereceğiz!" deniyordu. İfade talimatının zamanlaması da manidardı. Başbakan Erdoğan 26 Kasım 2011'de sindirim sistemi ameliyatı olmuş şubat ayı başında "tamamlayıcı ikinci ameliyat" planlanmıştı. MİT'le ilgili sarsıcı gelişme karşısında Başbakan Erdoğan, ikinci ameliyatın tarihini erteledi ve krizi bizzat yönetti.

İTİRAZ REDDEDİLDİ

Savcıların ifade talebi MİT Kanunu'na aykırıydı. Bu yüzden durumun savcılara anlatılmasına karar verildi. Nitekim, ilk günün şoku atlatıldıktan sonra 8 Şubat günü MİT Hukuk Müşavirliği İstanbul Özel Yetkili Cumhuriyet Savcılığı'na başvurarak MİT Kanunu'ndaki özel hükümleri hatırlattı. Kanun, böyle bir operasyonun

gerçekleştirilemeyeceğini ve Başbakan'dan izin alınması gerektiğini söylüyordu. Ama "özel görevli" savcılık farklı düşünüyordu. Kanun'da açık hüküm bulunmadığı ileri sürülüyor, MİT mensuplarının KCK'nın içine sızma görüntüsü altında örgüt adına faaliyette bulunduğu gibi inanılmaz bir iddiayı gündemde tutuyordu. MİT'in itirazı aynı gün reddedilirken, savcı kendisiyle görüşme talebinde bulunan avukatları dinlemek dahi istemedi.

"ALACAKSANIZ BENİ ALIN!"

10 Şubat günü Savcı Sarıkaya ifadeye gelmeyen MİT mensupları için "gözaltı kararı" verdi. Krizin iyice derinleştiğini gören Başbakan Erdoğan, sağlık ekibinden "planlı ameliyatı ertelemelerini" istedi. Bu sırada Savcılık'ta alınan karar basına haber verilmişti. MİT'in, PKK-KCK yapılanmasının bir parçası olarak hareket ettiğine dair kuvvetli suç şüphesi olduğu bilgisi yayılmış, imaj operasyonu genişletilmişti. Önce ifade talimatı ardından gözaltı kararı Ankara'yı ayağa kaldırmıştı. . Başbakan, en güvendiği isme yönelik hamle karşısında, yakın çevresine nihai hedefin kendisi olduğunu söyledi. Daha sonra bir televizyon programında o kritik günleri özetleyen çıkışı yaptı: "Alacaksanız, beni alın!" Müsteşar Fidan için hazırlanan yeni talimat hızla Ankara Cumhuriyet Başsavcılığı'na ulaştırıldı. Devletin zirvesi Savcılık'tan gelecek haberi beklerken, İstanbul'un talimatı Ankara Adliyesi'nde tuhaf şekilde son dakikaya kadar gizlendi. Sorulduğunda, "Henüz bize ulaşan bir yazı yok" cevabı veriliyordu. Tam mesai saati bitimine doğru ulusal yargı ağına bir yazı kaydedildi. Savcılık, 20 dakika içinde harekete geçti. Fidan, Ankara'da bulunan Özel Yetkili savcı tarafından arandı ve ifade çağrısı tekrarlandı. Konu, Savcı Hüseyin Görüşen'de idi. Adalet Bakanlığı ve HSYK ise Ankara Cumhuriyet Başsavcılığı'ndan, "Şimdiye kadar 20 dakikada işleme konulan kaç yazınız var?" sorusuna açıklık getirmesini istiyordu. Savcılığa iletilen mesaj kısa ve netti: "Hükümet kararlı. Bir yasal düzenleme yapılacak. Müsteşar gelmeyecek. Belki de şu anda resmi bir görev için yurtdışındadır!"

GÖZALTI KRİZİ

Ankara'da hararetli saatler yaşanırken İstanbul da hareketli idi. Gözaltı kararı veren savcı Sarıkaya polisi, MİT İstanbul Bölge Başkanlığı'na göndermişti bile. İstanbul polisi uyarılmış, MİT mensuplarının görüldüğü yerde yakalanması istenmişti. Aynı dakikalarda Başbakanlık Dolmabahçe Çalışma Ofisi önünde güvenlik amaçlı tutulan terör ekipleri de acil olarak İstanbul MİT Bölge Başkanlığı'na yönlendirilmişti. Başkanlığın kapısına gelen ekip MİT mensuplarının teslim edilmesini isterken ortam bir anda gerildi. Destek için çevredeki tüm yakın ekipler çağrıldı ve kısa süre içerisinde İstanbul MİT Başkanlığı'nın etrafı polis ablukasına alındı. MİT'te ise "kırmızı alarm" verildi. Çevredeki istihbarat görevlileri 'Acil Durum' koduyla Başkanlığa çağrıldı. Yüzleri maskeli korumalar tam teçhizatlı şekilde Başkanlık etrafında etten duvar ördü. MİT Başkanlık binasında bulunan iki MİT görevlisi ise arkadaşlarının yardımıyla binadan gizlice çıkarılarak güvenli bir adrese götürüldü. Eş zamanlı olarak diğer adreslere gönderilen polisler eski MİT Müsteşarı Emre Taner ve emekli Müsteşar Yardımcısı Afet Güneş'in de kapısını çalıyordu. MİT, polisten hızlı davranmış, 42 yıldır teşkilata hizmet veren ve "Çözüm Süreci" için inisiyatif alan Taner ve Güneş'i korumalar eşliğinde çoktan güvenli evlere nakletmişti. Adreslerden boş dönen polis memurları savcının talimatıyla daha geniş bir araştırma başlattı.

LOJMANLARDA ARAMA

"Müsteşar'ı alamasak bile hiç olmazsa iki MİT görevlisini alırız, daha sonra Fidan'a kadar varırız" düşüncesiyle bir atak daha yapıldı. Savcı, gece yarısı İstanbul'daki MİT Lojmanları için arama kararı çıkarttı. Nöbetçi Mahkeme'den alınan kararda sadece iki MİT mensubunun dairesi değil, aynı kattaki bütün dairelerin de aranması isteniyordu. Saatler 23.00'ü gösterdiğinde ellerinde arama kararlarıyla lojmanların kapısına gelen polis içeri alındı. Dairelere giren polis memurları saatler süren aramada, ailelerin mahremiyetini dahi didik didik etti. Bu arada MİT mensuplarının yakalanması için her gün Müsteşarlığa ait resmi binalara birer ekip gönderilmeye devam edildi.

MİT YASASI'NDA DEĞİŞİKLİK

Başbakan Tayyip Erdoğan, ertelediği ameliyata 11 Şubat 2012'de girdi. Erdoğan, ameliyat öncesi riskleri dikkate almış, sağlık ekibi ve ameliyat yeri tekrar gözden geçirilmişti. Ayrıca MİT krizinin aşılması için jet hızıyla yasal düzenleme yapılması kararlaştırılmıştı. O yasa teklifi 10 Şubat'ta Meclis Başkanlığı'na sunuldu. AK Parti Isparta Milletvekili Recep Özel imzasını taşıyan tek maddelik teklif, Devlet İstihbarat Hizmetleri ve Milli İstihbarat Teşkilatı Kanunu'nun 26'ncı maddesinde değişiklik öngörüyordu. "Soruşturma İzni" başlıklı maddeye göre, MİT mensuplarının veya Başbakan tarafından özel bir görevi ifa etmek üzere görevlendirilenlerin; görevlerini yerine getirirken, görevin niteliğinden doğan veya görevin ifası sırasında işledikleri iddia olunan suçlardan dolayı veya Ceza Muhakemesi Kanunu'nun 250. maddesinin birinci fıkrasına göre kurulan ağır ceza mahkemelerinin (Özel Yetkili Mahkemeler) görev alanına giren suçları işledikleri iddiasıyla, haklarında soruşturma yapılması Başbakan'ın iznine bağlı olacaktı. Meclis'e gelen teklif, 17 Şubat'ta kabul edildi. 18 Şubat'ta ise yasa Resmi Gazete'de yayımlandı.

KOVUŞTURMAYA YER YOK

MİT Yasası'ndaki değişikliğin ardından Başbakanlık 24 Şubat 2013 tarihinde soruşturmaya izin verilmediğine ilişkin yazısını Savcılığa gönderdi. Savcılık, 22 Mart 2013'te kovuşturmaya yer olmadığına karar verdi. Böylece kriz son buldu. Savcıların iddianamesi dikkatte alınacak olsaydı, PKK-KCK faaliyetlerinde istihbarat toplamakta görevli MİT mensuplarının tamamı gözaltına alınacaktı.

GİZLİ ROTA ELE GEÇİRİLDİ

Paralel ekip, Müsteşar Fidan için apayrı bir planı icra etmekteydi. Savcılık'tan gözaltı kararının çıktığı gün Müsteşar Fidan, MİT'in özel uçağı ile Ankara'dan İstanbul'a gidecekti. Nasıl olduysa uçağın gizli tutulan rotası elde edilmişti. Gözaltı kararı bu sırada uygulanacaktı. 

27 Ocak 2014 Pazartesi

Pensilvanya'daki mülakat Böyle rahatsız edici şeylere sevk ediyorlar arkadaşı

NEDEN? VATANIMI TERK, BAŞBAKANI NI ARKADAŞ. SÖYLEMİNİ: İSLAM-GAYRİ İSLAM'İ-İSLAM KARIŞTIRIP YAŞATIYORSUN DA ALLAH cc YOLUNDA HİÇ KİMSEYLE İYİ İRTİBATIN DAHİ YOK? NEDEN? DEMEDİLER Mİ!

MÜLAKAT AYNEN:
Fethullah Gülen, 16 yıl aradan sonra ilk televizyon mülakatını BBC'ye verdi.
Gülen Pensilvanya'daki inziva merkezinde, 17 Aralık operasyonu, Hizmet hareketi, Kürt meselesi, Alevilerle ilişkiler, Mavi Marmara ve Cumhurbaşkanı Abdullah Gül'e gönderdiği mektup konularında sorularımızı yanıtladı.

Fethullah Gülen, Başbakan Recep Tayyip Erdoğan için, "Bir mabeyni hümayun var herhalde zannediyorum çevresinde. Mabeyn, padişahların etrafındaki insanlara deniyordu. Çevresinde zannediyorum meseleleri farklı intikal ettiriyorlar… Bir yönüyle, böyle rahatsız edici şeylere sevk ediyorlar sanıyorum arkadaşı" dedi. Ancak Gülen "İcabında sükût dururuz." diyerek uzlaşmaya açık olduğu mesajını da verdi.

Gülen, Kürt sorununun çözümü için Abdullah Öcalan'la ya da "dağdakilerle" müzakereye karşı olmadığını belirtti.

Cami-Cemevi projesi konusunda "Bunun Türkiye'deki Alevi kardeşlerimizle esasen birlik ve beraberlik adına önemli bir şey olduğuna inandık.

Yanılmış olabiliriz burada, insan her şeyinde yanılabilir." diye konuşan Gülen, Alevilere Diyanet'e tanınan imkânların tanınması gerektiğini vurguladı.

28 Şubat döneminde Genelkurmay İkinci Başkanı Çevik Bir'e Hizmet okullarının gerekirse devredilebileceğini söylediğini belirten Gülen, aynı teklifi Erdoğan hükümetine de yaptığı söyledi ve "Askerler, Çevik Bir, buna cevabı sevap vermediği gibi. 16-17 sene evvel. Bunlar da cevabı sevap vermediler." dedi.

Gülen, röportajda, 2014 seçimlerindeki olası tutumlarıyla ilgili olarak ise, "Kim hak hukuk karsısında dik duruyorsa, sağlam duruyor ise, kim demokrasiye saygılı ise, çevresi ile iyi geçiniyor ise"- eğer bir şey diyeceksem böyle derim. Onu da diyeyim mi, demeyeyim mi düşüneceğim. Ona oyunuzu verin diyebilirim yani." şeklinde konuştu.

Güney Yıldız: AK Parti hükümeti Hizmet hareketiyle bağlantılı polislere ve savcılara yönelik bir tasfiye hareketi yürüttüğünü ifade ediyor. Bu sizi endişelendiriyor mu? Devlet içindeki bu tasfiyeler hareketinize ne kadar zarar veriyor?

Her yanlışlık bizi rahatsız edebilir. Ama tasfiyeye tabi tuttukları, tayin ettikleri her kişi cemaatten demek doğru değil.

O insanların içinde zannediyorum sosyal demokratlar var, milliyetçiler var, ulusalcılar var. Ve bir de elimizde değil, "sakın, zinhar, bize karşı sempati duymayın, bizim hizmetimizin içinde, hareketimizin içinde görünmeyin diye ilan vermek gibi bir sorumluluğumuz yok.

Sempati duyabilirler. Başka zaman da ifade ettiğim gibi, şimdi bunların sağa sola savurdukları insanların binde birini tanımam. Mübalağa yapmıyorum burada, çünkü Allah bunun hesabını sorar benden.

Sonradan bu ortaya da çıkabilir, bu insanlar, savcısı, hâkimi, emniyetçisi, yerlerine dönmek istedikleri zaman herhalde orijinlerini ortaya koyacaklardır
.
"Ben şu çizgide bir insanım, şöyle düşünüyorum" diyeceklerdir. O zaman biz utanmayacağız, belki başkaları utanacak. Burada kurunun yanında yaşın yanması gibi, Türk atasözüdür bu. Zannediyorum onlar da vicdanlarıyla böyle yüz yüze gelince, kendilerini hesaba çekeceklerdir.

'Onların hissiyatına göre, düşüncelerine göre hareket etmemek bir cinayet sayılıyor'

BBC: Hizmet hareketinin yaklaşık 50 yıllık tarihinde yaşadığı en zor dönemin bu dönem olduğu fikrine katılıyor musunuz? Geçmişte Said-i Nursi'nin tek parti döneminde yaşadıklarıyla paralellik görüyor musunuz?

Onların hissiyatına göre, düşüncelerine göre hareket etmemek bir cinayet sayılıyor. Bu bizim kabahatimiz olabilir. Bir de inancım o benim; bu yaşadıklarımızı Cenab-ı Allah'ın bizi cezalandırması şeklinde değerlendiriyorum. Siz Bediuzzaman'dan bahsettiniz; o bir yerde diyor ki 'Ben bunca zaman bana çektirenlerin hikmetini şimdi anlıyorum. Benim suçum Hizmeti Kur'aniyyeyi maddi manevi terakkiyatima alet etmekliğimmiş" der. Oysaki yapılan şeyler sadece Allah rızası için ihlasla yapılmalı. Ve yapılan şeyler insanlığa bir şeyler kazandırmalı. İnsanlık ondan bir şey kazanmalı.

Havada uçmak, suda batmadan gitmek için insan kendisini dine diyanete verirse şayet o da yine ihlasa muhalif bir tavır ve davranış olduğundan dolayı Allah cezalandırır.
Bir ayette denir ki "Sana gelen her iyilik Allah'tandır. Başına gelen her fenalık ise nefsindendir." Dosdoğru bir yolda olduğumuzu söylediğimiz halde, adanmışların yolunda yürüdüğümüzü söylediğimiz halde tam öyle adanmışlara yakışır, yaraşır hareket etmediğimiz için Allah tokatlıyor olabilir bizi. Ama bu onların doğru yaptığı anlamına gelmez. Allah onlara da hesabını sorar bu yaptıklarının.

"Yolsuzluk olduğu muhakkak… kimsenin değiştirmeye gücü yetmez"

BBC: Türkiye'deki yolsuzluk operasyonu ve bunun etrafında yaşanan gelişmeleri nasıl değerlendiriyorsunuz?

Neresinden başlayayım bilemiyorum da… Bir yolsuzluk olduğu muhakkak. Bunu herkes kabul ediyor. Eskiden avam-havas derlerdi. Halktan, okumuş insanlara, elite kadar herkes hemen meselenin mahiyetini görüyor, biliyor. Değiştirmeye de kimsenin gücü yetmez.

Fakat bir rahatsızlık vardı herhalde, cemaate karşı bir rahatsızlık vardı. Bu vesile ittihaz edildi. Esas o işi yapan hâkimler ve savcılar sağa sola savruldular.
'Paralel devlet söylemi, yolsuzluğu unutturdu'

O insanlar geriye dönerken herhalde orijinlerini ortaya koyarak döneceklerdir.

Bunların içinde milliyetçilerden insanlar olacaktır, mesela MHP'den insanlar olduğu ortaya çıkacaktır, hâkimden, savcıdan, polisten. Ulusalcılardan insanlar olduğu ortaya çıkacaktır.

Ama meseleyi biraz büyük göstermek, böyle yer yere nüfuz etmiş, her yere sirayet etmiş, tamamen bunların dedikleri gibi, alternatif bir devlet gibi, paralel bir devlet gibi falan, meseleyi gösterme adına, böyle bu savurdukları insanların hepsinin aynı düşünceyi aynı duyguyu paylaştığını iddia ettiler.
'Hareketi olduğundan büyük gösteriyorlar'

Biraz büyük gösterme, biraz kendi tabanlarını koparma, koparmaya çalışma, harekete karşı rahatsızlıklarını, böyle bir fırsat zuhur edince, ortaya çıkınca, değerlendirme gibi bir şey oldu zannediyorum.

Belki onlar da bir gün nadim olup ağlayacaklar buna, pişmanlıklarını ifade edecekler.

Daha önce de başımıza gelen şeylerden dolayı belki yüz tane insan emaille, "Ne olur hakkınızı helal edin, size karşı haksızlık yaptık" dediler.
Askeri dönemlerde de oldu bu, başka yine böyle herkesi vesayetleri altına almak isteyen insanlar tarafından da oldu.

Tarihi tekerrürler devr-ü daimi içinde hep olageldi bunlar, hususiyle yakın zamanda.

Pişman olanlar olacak, sözlerini tashih etmeye çalışacaklar, fakat şu anda mesele bu istikamette gelişiyor. Bir de medyada da yandaş olanlar var, taraftar olanlar var, onlar da bazı meseleleri çarpıtıyorlar.

'Türkiye'ye de kaybettiriyor'

Yine ben buradaydım, Haziran fırtınası diyoruz, 1999 yılıydı, medya aynı şeyi yaptı, 7-8 sene o mahkeme devam etti, ondan sonra beraat alındı. Temyiz de tasdik etti onu.

Bu konuyla alakalı burada bir akademisyen esasen bir kitap hazırladı, yazdı. Hatta benim unuttuğum yerleri bile o çok canlı olarak o kitapta ifade etti. Yani o türlü hadiseler hep olageldi. Bu da onlardan bir tanesi.

Bundan sonra da yine olacağa benzer. Ama bu olan şeyler bir yönüyle Türkiye'ye de kaybettiriyor zannediyorum. Amerika Birleşik Devletleri'nin bakışına, Avrupa Parlamentosu'nun bakışına olumsuz şekilde aksedecektir bunlar.

Çünkü anti-demokratik şeyler yapılıyor. Hukuka aykırı şeyler yapılıyor. Bunu hemen herkes söylüyor şimdilerde.

Ama bu mesele hemen böyle çabuk düzelebilir mi? Yeniden iş rayına oturtulabilir mi?

İnsaflı olmaya bağlı, fakir, ben, birazda rahatsızlığım sebebiyle bu mevzuda, müdafaa sadedinde hiçbir şey söylemedim. Hiç bir şey söylememeye de kararlıyım bu mevzuda.

Belki bazı arkadaşlar sadece hukuki ifade ile tavzihler, tashihler, belki tekzipler yapıyorlar. Kendileri de işin içinde mütalaa edilenler bunu yapıyorlar ama ben o mevzuda bir fikirde bulunmadım, bir mütalaada bulunmadım.

Böyle davranmaya da devam edeceğim. Evet, bir şey konuşmayacağım.

BBC: Hareketinizi "paralel bir devlet" oluşturmakla suçlayan yalnızca Başbakan Erdoğan değil, başka kesimler de bu iddiaları dile getiriyor ve sizin bir çeşit talimatınız olmadıkça yolsuzluk operasyonu gibi bir operasyonun başlamayacağını söylüyorlar.

Bu medyaya da düştü, kendileri de biliyorlar. 8-10 ay evvel Milli İstihbarat haber vermiş. Milli istihbarat, Sayın Başbakan'ın emrinde çalışan bir müsteşarlık, haber vermiş. Bu araştırmalar yapılıyormuş, tespitler yapılmış, şimdiye kadar yapılageldiği şekilde onlar böyle bir operasyonda bulunmuşlar.
Burada bir hususu izah edeyim ben, müsaadenizle.

Bir arkadaşımız geçen gün bir şey anlattı: "Ben bir caddede gidiyordum arabayla, kırmızı ışıkta durdum sonra arkadan gelen, hızlı gelen bir polis arabası benim arabama çarptı, arkadan. Sonra geldi üzerime yürüdü benim. Ne diye durdun ben de geldim çarptım. Ben de ona dedim ki, kırmızı ışıkta durmanın kaldırıldığına dair bir kanun bilmiyordum, ben onun için durdum. Kusura bakmayın yanlış yaptık."

'Paralel devlet söylemi, yolsuzluğu unutturuyor'

Böyle rüşvetler, irtikâplar, ihtilaslar, bu mevzuda adam kayırmalar, ihalelere fesat karıştırmalar bunlar şimdiye kadar hep suç sayılıyormuş.
Dolayısıyla, yani kendilerine böyle bir şey verilmiş, siz başkalarının üzerine gidin bu mevzuda, bilmeyerek onlar da, biraz evvel bahsettiğim gibi, gayri mütecanis o yapı, adli yapı, emniyet yapısı, bunların üzerine gitmişler.

Bilememişler yani o mevzuda bunların suç olmaktan çıkarıldığını bilememişler ve yapmışlar bu meseleyi.

Bu onları rahatsız ettiğinden dolayı. Dolayısıyla sadece paralel devlet üzerinde duruldu. Yapılan esasen o mesavi diyebileceğimiz, o kötülükler diyebileceğimiz, rüşvetler, ihaleye fesat karıştırmalar, onlardan hiç bahsedilmiyor yani. Onlar, olağan bir şey gibi gösterilmeye çalışılıyor.
'Getirdikleri insanları gönderdiler, bunları da gönderirler'

Benden emir almaları mümkün değil yani, Türkiye'de her yerde, her şehirde, nerede böyle bir hadise çıktıysa hemen polisin üzerine, orada savcının üzerine, hâkimin üzerine yürüdüler.

Onları kaldırıp attılar, daha evvel de öyle bir şey yapmışlardı. Bunlar getirdikleri insanlar.

Zannediyorum, bunlar da bir şey yapsalar, bunlar da gider, yine başkalarını getirirler. Bu açıdan, öyle bir karmaşa söz konusu zannediyorum.
Benimle alakası yok bu meselenin. Başka vesilelerle de arz ettiğim gibi, ben o işi yapan insanların, operasyonlara giren insanların binde birini bile tanımıyorum. Bunu çok rahatlıkla söyleyebilirim.

'Pişmanlık duymam. Kaderi de tenkit etmem'

BBC: Sıklıkla hareketinizi siyasetten uzak tutma isteğinizden söz ediyorsunuz. Son dönemde giderek siyasi tartışmaların odağı haline gelmesi sürecinde pişmanlık duyduğunuz bir durum ya da hareket oldu mu?

Pişmanlık duymam. Kaderi de tenkit etmem. Onu tenkit sayılacak şeyler aklıma geldiğinde istiğfar eder.

Biraz önce söylediğim mülahazalara bağlayarak Rabbimizle münasebetimizi tam tutamadığımızdan dolayı, Allah başkalarının eliyle cezalandırıyor bizi.
Hadis diye rivayet edilen bir söz var; "Zalim Allah'ın kılıcıdır. Allah onunla intikam alır sonra döner ondan da intikam alır."

Pişmanlık değil ama bu vesile ile kendimizle yüzleşebiliyorsak.. Hazret-i Ömer'e nispet edilen bir söz var: "Hesap faslı gelmeden kendinizle yüzleşin, hesaplaşın." Meseleye biraz böyle bakıyorum. Bu, arkadaşlarımızın yaptıkları her şey milimi milimine doğruydu demek değil yani.

BBC: AK Parti iktidarının önemli bir dönemi boyunca, bu parti ile ortak bir zemin bulup, belirli düzeylerde desteklediniz. Daha sonraki dönemde ise Kürt meselesinin çözüm süreci ve Mavi Marmara olayı dolayısıyla İsrail ile ilişkiler üzerinden ayrıştığınız ayrımlara gidildiği değerlendirmeleri yapılıyor.

Hiçbir siyasi partiyle hiçbir zaman bütün bütün aynı çizgide olmadık. Hangi parti olursa olsun, yani bu MHP de olabilir, CHP de olabilir, AK Parti de olabilir, DYP de olabilir, ANAP da olabilir; bu iki parti bugün yok gibi.

Bunların isabetli işlerini, yerinde işlerini desteklemek insani bir vazife gibi geldi bize hep. Nitekim referandumda ben şimdiye kadar hiçbir zaman demediğim bir şeyi dedim. Bu demokratik bir açılımdır. Demokratik bir referandumdur. Bu mevzuda herkes 'Evet' demeli.

'Demokrasi desteğime karşı kıyamet kopardılar'

O hâkimler kurulu, HSYK falan, demokratik bir çerçevede bir şekil almalı.

Evet, bunu burada sadece söylemedim; 20 sene evvel demokrasi geriye dönüşü olmayan bir vetiredir, süreçtir dediğimde, bugün aleyhte yazıp çizen insanlar o zaman da yine kıyamet kopardılar: "Ne demek yani, Müslümanlıkla demokrasinin ne alakası var?" diye. Sonra daha ötesini de dediler onlar. Kendileri daha ötesini dediler, her şey de olabilir dediler.

Bu açıdan böyle aynı çizgiyi paylaşma demek değil. Ama onların makul bir yanları varsa, hukuk adına makul bir yanları varsa, demokratik açıdan makul yanları varsa, millet hizmet etme gibi bir yanları varsa, çevreleriyle iyi münasebet kurma adına pozitif saydığımız bir yanları varsa, bu hususlarda müşterek gibi görünebiliriz, aynı karede görünebiliriz.

Oy vermenin dışında da bizim hiçbir siyasi partiyle alakamız olmadı. Böyle derken belki sempati duyan iki tane insan, kendileri istemişlerdir de iki tane insan girmiştir o partinin içine. Yoksa başka kişiler de yönlendirilebilir.

O partinin omurgasını teşkil ederdi bugün. Çok farklı sesler olabilirdi orada. Ama öyle bir arzumuz olmadı.
'Kürt meselesinde sürece biz onlardan evvel destek verdik'

İkincisi bu Kürt meselesinde, o sürece biz onlardan evvel destek verdik. Yani, Fakir'in yaptığı şey sadece bir teşviktir, teşvikten ibarettir.

Kendilerine bu mevzuda yazılı bir kısım dokümanlar da arz etmiştim. Yani, oraya, o bölgeye sahip çıkılması lazım. Eğitim adına sahip çıkılması lazım, sağlık adına sahip çıkılması lazım, ilahiyat adına, camilerin imamları müezzinleri adına sahip çıkılması lazım, emniyet teşkilatı adına sahip çıkılması lazım.

Siz sahip çıkmazsanız, şimdiye kadar bir kısım gadre uğradı o insanlar, bu meseleyi büyüterek gelecek nesillere intikal ettirirler. Fakat iltifat edilmedi bu meselelere.
Belki on küsur sene oldu, bu mevzuda biz tekliflerimizi onlardan evvel sunduk. Onlar bu mevzuda bir şey yapmayınca; fakir, bilmiyorum arkadaşların, dostların, muhiblerin, sempatizanların neler yaptığını bilmiyorum.

Ama o bölgede okullar açıldı. Okuma salonları açıldı. Bir yönüyle dağa gitmenin yolu eğitimle kesilmeye çalışıldı. Bunlar yapıldı
.
Fakat her nedense karalama adına yine surecin aleyhinde gibi gösterdiler. Katiyyen ve katibeten. Ama, meseleye yaklaşımı keyfiyeti farklıydı. Biz eğitimle çözelim, vifak ve ittifakı temin etmek suretiyle çözelim. Aynı zamanda fakirliği gidermekle oralarda yatırım yapmakla o meseleyi çözelim ve büyük ölçüde de oldu bu.

Sadece Türkiye'nin içinde değil Kuzey Irak'ta da oldu. Bunu yaptılar. Ben gitmedim görmedim ama yapılan şeyler dillere destan denebilecek mahiyette.
Onun orada hareket dedikleri camiaya karşı esasen bir iftira var. Haksız bir tecavüz var, bir saldırı var. O mevzuda da öyle düşündük, öyle olmasını isabetli gördük.
Bütün dünyaya karşı Hz. Mevlana gibi, yani bir ayağımız işin merkezinde, kendi düşünce dünyamızda, mefkuremizde, gayeyi hayalimizde. Bir değer taraftan da bütün insanlığa sevgiyle açılma. Genel felsefemiz bu.

Yakından fakiri tanıyanlar bilirler. Daha sonra devlet o işe sahip çıktı belki ama. Fakat Türkiye'de sağa - sola savrulmuş, atılmış, Ortodokslarla, Ermenilerle defaatle bir araya geldik. Aynı sofrada aynı çanağa kaşık çaldık, onlarla. İlk defa Cenab-ı Hakk'ın lütuf etmesiyle o kapı, arkadaşlarımız, dostlarımız taraftarlarımız tarafından açıldı.
'İsrail'i milletimize tercih etmiyoruz'

Bazı meselelerde İsrail'le müşterek Orta Doğu projesi falan falan diyorlar. Belki oradaki Haham'la görüşmüşüzdür, 500. Yüzyıl Vakfı'nın Başkanı bir zamanlar Pinto idi, onunla görüşmüşüzdür. İshak Alaton var, samimi.

Hareketin yurt dışında yaptığı şeyleri takdirle karşılayan, hatta burada da bazı problemlerin üzerine giden insanlar. Onlar da yaptıkları bu şeyleri biraz insanî değerlere bağlı olarak yaptılar.

Bu kadar münasebet, buna kimsenin bir şey demeye hakkı yoktur zannediyorum.
İsrail yanlısı gibi gösterme, tamamen onları kendi milletimize tercih ediyor gibi gösterme, buna dair bir şey yok. Bir insan olarak onları da kabul etme, insanlığın iftihar tablosunun yaptığı gibi kabul etme ayrı mesele.

Mavi Marmara açıklaması

Ama meseleyi Mavi Marmara'ya dayandırıyorlar. Röportajdan son bir iki soru sordular bana, 'bunu nasıl görüyorsunuz?'. Ben dedim ki: "Keşke diplomasi sonuna kadar kullanılsaydı, kaba kuvvetle işin üzerine gidilmeseydi. Bunlar değişik problemlere, sosyal problemlere sebebiyet verir, komplikasyonlara sebebiyet verir."
Burada mesele gazeteye nasıl manşet yaptı bilemiyorum. O Türkiye'de farklı şekilde değerlendirildi. Yani, kendi insanımızın aleyhine başkalarının yanında yerini alma gibi bir şey.

Fakat bir probleme meydan vermemek için esasen öyle bir mülahaza arz ettim.

Bugün de olsa yine aynı şeyi arz ederim. Diplomasi sonuna kadar kullanılmalı bence. Kan dökmeye, insanlara kıymaya, insanları cepheye sürmeye gitmemek lazım. Mülahazamdı. Herhalde o irtibatı da, o iltisaki da biraz o mülahazaya bağlıyorlar.

BBC: Kürt sorunuyla ilgili belki fikirlerinizi daha netleştirmeniz açısından bir soru daha sormak istiyorum. Kürt meselesinin çözümüyle ilgili biz daha önce harekete geçtik, okullar açtık dediniz. Fakat daha sonrasında, o günlerde buna iltifat edilmediğini söylediniz. Fakat daha sonrasında, özellikle son dört beş yılda, birincisi KCK soruşturmaları, ikincisi Oslo görüşmelerinin sızdırılması konusu, daha sonra da bu 7 Şubat'ta MİT'e yönelik yapılan operasyon, bunlar hep size mal edildi. Siz bir mülakatınızda, Kürtçe anadilin tartışılmaması gerektiğini söylediniz. Sizin özellikle karşı olduğunuz şey örgütle yapılan müzakereler konusu mu?

Örgütle müzakere yapılabilir, bir beis görmüyoruz onda. Fakat devletin, itibarı onuru korunarak yapılmalı. Öyle yaparsanız yarın tarih ona, "paralel yapı budur" der.
Yani onlarla görüşürseniz "paralel yapı budur" der. Bir şey diyemem ben ona, yani işte çocuk katili falan dediler, terörist dediler. Devlet de yakalarken zaten bir terörist olarak yakaladı Türkiye'ye getirttirdi. O günkü mahkemeler onu içeriye attı, bu iktidar yoktu o zaman daha evvelkiler içeriye attılar.

Aleyhinde bir şeyimiz olmadı da fakat onları şu anda da aleyhte belli tavırları var.

Ve Türkiye'de ki mevcut idare de zannediyorum gelecekleri adına o bölge insani ile iyi geçinme, şirin geçinme, onların gücünü de arkalarına alma adına o meseleyi de yine cemaat, camia, hareket dedikleri kesime fatura etmek için öyle bir gayret içine girdiler.

'Öcalan'la ve dağdakilerle görüşmenin karşısında değiliz'

Açıktan açığa ben hiç bir şey söylemedim, fakat bir dönemde terörist ilan ettikleri, müebbet hapse mahkûm ettikleri hatta idamı söz konusu olduğu zannediyorum.
Avrupa Birliği'nin o mevzuda kati bir tavrı olduğundan dolayı böyle bir şeye gidilmedi. Hatta MHP'nin tavrı da oydu, AKP'nin tavrı da belki de oydu geldikten sonra.
Fakat sonra hangi mülahazaya binaen bilemiyorum onlara şirin görünmek suretiyle bölgede, öylede de dersem suizan olabilir seçime matuf bir tavır olabilir yani.
Aslında Türkiye Cumhuriyeti Kürdüyle, Türküyle, Lazıyla, Çerkeziyle, Abhazasıyla bir millet yani, Anadolu insanı diyoruz, hatta çok defa o tabiri kullanıyoruz.
Birlik ve beraberlik adına, terminolojide bu da çok önemli bir şey ifade ediyor. Ne Oslo görüşmesi, ne PKK'nın adadaki insanıyla görüşme mevzuu, ne dağdakilerle görüşme mevzuu, onun karşısında olmadık.

Fakir'in yine yakın zamanda bir mülakat münasebetiyle, söylediğim dediğim bir şey oldu, "Sulh esastır, anlaşma esastır" dedik. Bunlara saygı duyan insanlar da belki o toplum içinde yüzde 80'dir.

Bunları istemeyen sadece dağdaki insanlardır. İran'ın tesirinde olan insanlar, Suriye'nin tesirinde olan insanlardır. Bunlar rahatsızlık duyuyor, yani Cemil Bayık rahatsızlık duyuyor, Fehman Hüseyin rahatsızlık duyuyordur. İran'daki PJAK'ın içindeki insanlar bunlardan rahatsızlık duyuyorlardır.

Yani ne diye, işte onlar da aynı şeyi söylüyordur: "Asimile etmek istiyorsunuz Kürtleri." Oysaki fakir, hem dedim, hem de tavsiye ettim, fakirle görüşen insanlara hep, televizyonda Kürtçe dersi verilmesi, onlara bakan öyle bir televizyon kanalının açılması.

Aynı zamanda Kürtçe'nin seçmeli bir ders olarak okullarda okutulması, üniversitelerde okutulması. Yani yapılması gerekli olan bu makul şeylerin hepsi söylendi tarafımızdan. Bunları toplasak belki bir mücellit olur.

Fakat nedense, onlara karşı da, hareketi ve hizmeti böyle kötü göstermek adına, sürecin karşısında gibi hep belli bir kesimde, bir medyada öyle işlendi mesela.
Bizim orada Kürt vatandaşlara karsı yaptığımız şeylerden dolayı Öcalan'ın rahatsızlığı vardı yani okuma salonlarından kültür lokallerinden dağa gitmenin önünü kesme adına, orada ki o fakir insanlara çıkma adına rahatsızlıkları vardı.

Dağın da rahatsızlığı vardı, Suriye'dekilerin, PYD'nin de rahatsızlığı vardı. İran'daki PJAK'ın da rahatsızlığı vardı bu mevzuda.
Dağın yolu kesilmesin istiyorlardı ve milletin, Kürt-Türk birliği ve bütünlüğü adına ve ittifakı adına yapılan şeylerden rahatsızlık duyuyorlardı.
Türk milletine karşı hep böyle kin ve nefret olsun, katiyen uzlaştırıcı barıştırıcı bir şey olmasın rahatsızlığı vardı.

BBC: Seçim dönemi, Türkiye'de olsanız AK Parti için ya da Cumhurbaşkanlığına adaylığını koyması durumunda Erdoğan için oy kullanır mıydınız?
Hayatımda şimdiye kadar bir kere oy kullanmak nasip oldu. Ya içerdeydim, ya kaçıyordum veya o haklardan mahrum edildiğim dönemdeydim, bir kere oy kullandım. O da merhum Turgut Özal İzmir'den adaylığını koymuştu milletvekilliğine. O zaman Necmettin Erbakan'ın partisinden koymuşlardı.
Bir de benim Edirne'de imamlık yaptığım dönemde, oranın müftüsü olan Yaşar Tunagür önemli bir simaydı. İkisi de İzmir'den adaylıklarını koymuşlardı.
Ben sadece o zaman oy kullandım. Onlar için oyumu kullandım. Sonra nasip olmadı yani. Oy kullanma aleyhinde olmadım. Kullanmama gibi bir şey yapmadım. O demokratik bir haktır. Herkesin de kullanmasını arzu ederim.

Şimdi de ben o mevzuda referandum da olduğu gibi bir şey söyleme niyetinde değilim. O farklı bir şeydi.
Belki bir şey desem şöyle derim, "Kim hak hukuk karsısında dik duruyorsa, sağlam ise, sağlam duruyor ise, kim demokrasiye saygılı ise, çevresi ile iyi geçiniyor ise"- eğer bir şey diyeceksem böyle derim.

Hani onu da diyeyim mi, demeyeyim mi düşüneceğim. Efendim ona oyunuzu verin diyebilirim yani.

Ve bu parti seçme mevzu, insanların o mevzuda ferasetlerine, kiyasetlerine kendi akıllarına ve mantıklarına karşı hakaret sayarım onu. Herkes her şeyi ayan beyan görüyor yani. Tercihte onları birine yönlendirmeye zorlama gibi bir tavrım olmaz.

BBC: Uluslararası düzeyde inançlar arası diyalogdan söz ediyorsunuz ancak Türkiye'de Sünnilerle Aleviler arasında da büyük uçurumlar var. Sizin Cemevi-Cami birlikteliği projesinden ilk söz edişiniz sanırım 1995'li yıllara rastlıyor. Ancak projenin uygulamaya geçirildiği dönemde Alevilerin bazı kesimlerinde güçlü bir asimilasyon kaygısı dile getirildi. Alevilerin bu kaygılarına nasıl cevap verebilirsiniz?

Herkes öyle düşünmüyor zannediyorum. O meseleyi takdirle karşılayan insanlar da var.

Hususiyle Türkiye'deki önemli böyle bilinen Aleviler, Profesör İzzettin Doğan Bey gibi. Onunla eski yıllarda tanıştık görüştük. Ben kendilerini ziyarete gittim evlerine, o bize geldi. Öyle bir meselenin problem olabileceğini bir gün, ta o zamanlar düşündük.

Bunun Türkiye'deki Alevi kardeşlerimizle esasen birlik ve beraberlik adına önemli bir şey olduğuna inandık. Yanılmış olabiliriz burada, insan her şeyinde yanılabilir. Fakat çokları tasvip ettiler bu meseleyi.

Asimilasyon mevzuunu bazıları dillendirdiler. Bu dillendirenler arasında bazen Hazreti Ali'yi tanımayanlar var ki bunlara Ali'siz Aleviler deniyor genelde. Yani "Ali sembolik bir kahraman, bazı şeylere başkaldırmış, bundan dolayı da takdir edilecek bir insan.

Ama Ali Müslümandı, Ali'nin dini düşüncesi şuydu buydu gibi meseleler bunlar bizi çok alakadar etmez" diyenler büyük ölçüde karşı çıktılar.

Zannediyorum bir gün onlar da pişman olacaklar. Cami-Cemevi meselesi katiyen kimsenin kimseyi asimile etmesi gibi bir meseleye binaen yapılmadı.
Ancak, senelerden beri, yani Sünnilere bazı şeyler telkin edildi. Aleviler, hâşâ yamyamlar gibi sizi yiyecekler, Alevilere de öyle telkin edildi, Sünniler sizi yamyam gibi yiyecekler dediler.

Türkiye'de 38'li, 39'lu yıllarda, onlara karşı, Dersim hadisesi münasebetiyle devletin de öyle bir tavrı olduğundan dolayı, o travmayla, bu ortada gezen nesepsiz sözler düşünceler kabul edildi, kabul gördü.

İnsanlar böyle, Cami'de isteyen gider namaz kılar, Cemevi'ne de giderler onlar semah yaparlar. Çıktıkları yerde ortak bir mekânda bazen yemek yerler, çay içerler, bahçede otururlar ve herkes birbirini yemediğini görür orada.

O yeme meselesi şuur altı müktesebat meselesi haline gelmiş yani. Onun rüyaları görülerek oturuluyor kalkılıyor gibi, onu biraz zaman gösterecek.
'Alevilere Diyanet'e tanınan imkânlar tanınmalı'

Kaldı ki, 15- 20 yıl evvel, o Cami ve Cemevi meselesi zaten olmuş. Türkiye'de bunu medya da verdi. Yani yeni bir şey değil. Ama bu medyatik bir konu oldu, belki onun da faydası vardı.

Eşi yapılabilirdi bunun yani, Ankara'da olduysa bu, İzmir'de de olacaktır, İstanbul'da da olacaktır. Yoğunlukla Alevi vatandaşlarımızın bulunduğu yerlerde olacaktır.
Bunlara Diyanet camiasına tanınan imkânlar da tanınacaktır, yani o mülahazalarla oldu. Dedeler gelsin o işin başına onlara maaş bağlansın.

Onlar kendi değerlerini, orada yaşasın ve temsil etsinler. Sünniler de kendi değerlerini temsil etsinler. O kardeşliği böyle fiilen tesis etmeye matuf bir hamleydi. Kimsenin asimilasyon diye bir düşüncesi yok.

Fethullah Gülen'in 'haftalık sohbetlerini' yaptığı salonlardan biri.

Bir de Alevi, Alevi olunca yani, Hazret-i Ali'ye karşı sempati duyulunca. Bazen, İran esasen, Persler bu meseleye sahip çıktılar. Türkiye'den insanları Kum'a götürdüler.
Türkiye'ye bunlardan dönen insanlar, Türk milletine karşı esasen, içlerinde bazıları bir düşmanlık duymaya başladı. Anadolu'nun Alevi'si başkadır, onlar Şii. Ayrı, ama Türkiye'deki Aleviler, bizim geçmişten bin-iki bin yıllık geleneklerimize saygılı Aleviler bunlar.

Kendilerine göre, ibadet veya işte ayin, Mevlana'nın seması gibi onların da Semahı var. Bunları çok ayrılık sebebi saymamak lazım, bunları saygıyla karşılamak lazım.
Bu vehimlere, paranoyalara gelince, onu zaman gösterecek yani, kimsenin kimseyi asimile etme gibi bir amacının olmadığını zaman gösterecek.

BBC: Hizmet hareketinin amaçlarıyla ilgili, şeffaf olmamasına yönelik bazı iddialar var. Bunu açmak için, sizin nasıl bir Türkiye vizyonunuz var? Türkiye merkezli düşünürsek, sizce Türkiye'nin en acil sorunları neler ve nasıl çözümler öneriyorsunuz?

Belki en acil sorunlar, şu anda da yine gündemdeki yerini koruyan ihtilaflar, iftiraklardır. Bu ta Meşrutiyet yıllarında Büyük İnsan (Said-i Nursi) tarafından söylenmiş.
Yani bizim üç tane rahatsızlığımız var. Bir: manasız, mantıksız, mesnedi olmayan, sağlam blokaja oturmayan, farklı düşünceler, birbirini yemeye matuf düşünceler. Bu bir hastalık, bu hastalığın giderilmesi lazım.

Cami-Cemevi ile giderilecekse onu yapacaksınız, Türk-Kürt meselesinde şayet kendinizi anlatmak suretiyle eğitim faaliyetleriyle, onları başkalarının Türkiye'yi bölmek ve parçalamak isteyen insanların tesirinden kurtarmak suretiyle olacaksa şayet öyle yapacaksınız.

Fakirlik mevzuu, bu da yine, ta o yıllarda, meşrutiyet yıllarında söylenmiş, bunun giderilmesi lazım, bu da bir hastalıktır.

Bir de cehalet mevzuu, bu üç şeye karşı, o Büyük Zat ta o zaman, bir yönüyle bir savaş ilan edilmesini söylemiş.

Bu açıdan, günümüzde de yani o meselenin değişmediği kanaatindeyim, yine ihtilaflar var, yine cehalet var, problem bunlar. Yine fakirlik var. Bir kesim eziliyor ve bütün bunlar değerlendiriliyor, bir manada değerlendiriliyor.

Şimdi misyon olarak, belki şartların ve konjonktürün tesiriyle belki bazı yöntemlerde, bazı argümanları kullanmakta farklılık olabilir. O zamanlar, okuma salonu, kültür lokali, okul düşünülmemiş olabilir.

Ama şimdi günümüzün şartları neyi gerektiriyorsa şayet o istikamette bir şeyler yapma. Bize gelince fakirinki sadece teşvikten ibaret olmuştur.
Rusya çözüldüğü zaman, orada, bizim bir sürü Orta Asya'da soydaşlarımız var. Bizim kökümüz oraya dayanıyor.

Bazılarımız, Özbekistan'dan, bazılarımız Türkmenistan'dan kalkmış gelmişiz. Bu insanlara sahip çıkalım falan dedik. Belki o zaman beş on tane insan gitti. Bu bir süreç oldu artık, sonradan arttıkça arttı hemen sonra dünyanın dört bir yanına, aynı sevgi meşalesiyle, hep hicret etmeler oldu.

Allah'ın izni inayetiyle, bir yönüyle yine Mevlana'nın tuttuğu ışıkla, diyor ki bir mum başka bir diğer mumu tutuşturmakla ışığından hiçbir şey kaybetmez. Başkalarına böyle götürebileceğimiz değerlerimiz varsa götürürüz. Alacağımız şeyler varsa onları da alırız. Almaya, vermeye açık bulunuruz, mülahazasıyla.

Bunu çok farklı anlayışta olan insanlar makul buldular, mantıki buldular. Ve öyle kimseler, bu mevzuda, öyle cazip tekliflerde bulundular ki ihtimal vermezsiniz. Bir üniversite de ben yapayım dedi, bir okul da ben yapayım dedi. Böyle bir şey oldu yani.
'İcabında sükût dururuz'

BBC: Hem Hizmet hareketinden hem de karşı taraftan bazı figürler, Cumhurbaşkanlığı seçimine kadar gerginliğin durulmayacağını ve Türkiye'de sulhun hâkim olmayacağı anlamında ifadelerde buldular. Siz Türkiye'nin ve Hizmet'in yakın geleceğini nasıl görüyorsunuz bu anlamda?

Hali hazırdaki bu isyan ruhu, bu kin ve nefret ruhu çabuk bastırılamaz. Bir yönüyle, kırılan onurlar oldu, dokunulan gururlar oldu. Bu birden bire bastırılamaz.
Yeniden her şey böyle endazeden geçirilmiş gibi ahengine getirilemeyebilir. Fakat ümidimi hiç yitirmedim ben, yine olacağına inanıyorum.

O mektup, son mektup meselesi de o istikamette bir şeydi yani, Cumhurbaşkanı'nın gönderdiği bir arkadaş vasıtasıyla. Benim talebeliğinden tanıdığım, Fehmi Bey, siz de bilirsiniz. Onlar da onu tasvip ettiler, Sayın Cumhurbaşkanı da tasvip etti.

Fakat muhatabın cumhurbaşkanı olarak seçilmesi mi, yoksa mektupta öyle işte, karşılıklı, değişik kesimlerin, medyadan değişik kesimlerin birbirlerini, sövüp saymamaları, bu işe bir son verilmesi meselesi mi, Sayın Başbakanı rahatsız etti bu.

Bunu açıktan açığa konuştu, toplantıda konuştu. Toplantıda konuştu. Bir mabeyni hümayun var herhalde zannediyorum çevresinde. Mabeyn, padişahların etrafındaki insanlara deniyordu. Çevresinde zannediyorum meseleleri farklı intikal ettiriyorlar.

Ben hâşâ bir insanda öyle bir dengesizlik, hele paranoya falan var, buna ne kalbim ne de vicdanım, ne de dilim varmaz böyle bir şey söylemeye. Ama bir yönüyle, böyle rahatsız edici şeylere sevk ediyorlar sanıyorum arkadaşı.

Fethullah Gülen'in odasının girişine yakın bir duvarda bulunan tabela.

Fakat bu fırtınaların dineceğine inancımı hiç kaybetmedim. Allah'ın izni ve inayetiyle. İcabında sükût dururuz.
Yani şuna kadar yolu var: dünyanın, geçen sene 140 ülkesinde falan okullar var dediler, dostluk bağları, dostluk köprüleri atılmış. Türkçe olimpiyatlarda bu mesele baş döndürücü şekilde sergileniyor. Kimse buna hayır demiyor, çok mükemmel bir şey.

'Çevik Bir gibi bunlara da haber gönderdim'

Yani arzu ederlerse o okulları bile kapatabilirler, devlet kapatabilir, kapatsınlar, ben sadece kapatmayın, sahip çıkın yani, bu öğretmenleri çekin dedim.
Çevik Bir'e de demiştim bunu, bunlara da haber gönderdim defaatle. Siz müdürünü, öğretmenini tayin edin. Bu Türkiye'nin açılımıdır, yani milletimizin değişik dönemlerde, insani değerler adına, böyle açılımları olmuştur. Bu da onlardan bir tanesidir, hatta devlet-i aliye, belki 200 milyon insan vesayetinde bulunduğu dönemde böyle bir şey yapmaya muvaffak olamamış, bu yapılamamıştır.

Şimdilerde belki 160 ülkede fahri konsoloslar gibi, yabancı misyon şefleri gibi insanlar yetişmiş. Hatta önemli, hayati yerlere gelmiş bu insanlar. Bir yönüyle bu şu hakikate de dayandırılıyor.

Dünyanın her yerinde olmazsanız, olmak istediğiniz yerde olamazsınız. Küreselleşen bir dünyada, bunun için bunlar çok önemli, falana falana mal ediyor diye, çekememezlikten dolayı, kapamaya kalkmayın bunları, sahip çıkın.

Sizin olsun yani, o öğretmeni siz tayin edin. Müdürü siz tayin edin. Devam edegelsin. Askerler, Çevik Bir, buna cevabı sevap vermediği gibi. 16-17 sene evvel. Bunlar da cevabı sevap vermediler. Yani açığız.

İnsanlık adına yapılması gerekli şeyler. Kim yaparsa yapsın. Bu meselede ilk defa tohumu atan, bu dostlar taraftarlar, muhipler sempatizanlar olmuştur.
Yine genel felsefemiz, sen tohum at git, onu kim hasat ederse etsin. Kim tımar ederse etsin. Genel düşüncemiz bu. Sadece milletimizin bütün insanlıkla münasebetleri adına, yapılması gerekli olan şeyleri yapmak gibi bir misyonumuz, bir mefkûremiz var.

Mefkûre tabirini Ziya Gökalp terminolojiye soktu. Gaye-i hayalimiz başka biri diyor, Fransızca idealimiz var. Bundan da durulmayacağız. Bunu hep yapmaya çalışacağız. İnsanlık adına, milletimiz adına…
 ALINTI
NEDEN? VATANIMI TERK, BAŞBAKANI NI ARKADAŞ. SÖYLEMİNİ: İSLAM-GAYRİ İSLAM'İ-İSLAM KARIŞTIRIP YAŞATIYORSUN DA ALLAH cc YOLUNDA HİÇ KİMSEYLE İYİ İRTİBATIN DAHİ YOK? NEDEN? DEMEDİLER Mİ!